CENNET HAYATI
Allah, mü’min[1], muttakî[2], temiz, aziz kullarına[3];
Cennet’i[4] dinlenmeyi[5] ebedîliği[6] nimetleri, zevkleri[7], Adn Cennetlerini[8], kurtuluşu[9], ikâmet evini[10], gerçek hayatın durağını[11], emîn yurdu[12], hoş kabulü[13] ve güzel yeri[14] hazırladı.
Cennet yahut istirahat bahçesi, Sidretü’l-Münteha’nın yanında, göktedir.[15]
CENNETE GİRİŞ
Cennet, kendilerini meleklerin karşılayacağı[16] ve mutlu kişilerin[17] önünde açılacak olan birçok kapılara[18] sahiptir. Bu kapılar için bekçiler vardır. .
Güzel amel işlemekte önde olanlar[19] amel defterleri sağdan verilenler[20] peygamberlerin, dosdoğru olanların (Sıddîk), şehid ve Allah’ın kendilerini nimetlere bezediği sevgili kulların eşliğinde Cennet’e girerler[21].
Cennet onların çok yakınına[22] getirilir ve yaklaştırılır[23]. Sağlarında, önlerinde parlayan ışıklara sahip olurlar[24].
Gruplar halinde Cennet’e doğru sevk edilirler. Oraya vardıklarında, kapıları açılır ve bekçileri seslenir:
«Selâm size! Hoş geldiniz, temelli olarak buraya giriniz!»[25]
Allah, tanıtacağı Cennetine onları yerleştirir[26].
CENNETİN İÇİ
Cennet, yer ve göklerin toplamına eşit bir genişlikte olan büyük bir mülktür[27]. Burası, ne soğuğun sertliğinin, ne güneşin sıcaklığının tesir etmediği devamlı gölgeli[28] bir durak[29], emin bir makamdır[30].
Bu bahçelerde Cennet sâkinleri; dereceleri yüce[31], katları yüksekçe inşa edilmiş[32], tertemiz eşleriyle birlikte kalacakları[33] güzel evlere sahip olurlar.
Yüksek cennetlerin altında[34] ırmaklar akar,[35] kaynaklar, çeşmeler fışkırır[36]. Bilhassa akarsu ırmakları, hiç bozulmayan tadda süt ırmakları, leziz şarap ve berrak bal ırmakları vardır[37].
Selsebil çeşmesi[38] ve suyu kâfur veya zencefille[39] kokulandırılmış Tesnîm[40] kaynağı da vardır.
Gölgeler arasında[41] su kenarında[42] her çeşit meyve[43] cennet sâkinlerinin elinin ucunda bulunur:[44] Asmalar, palmiyeler, nar ağaçları[45] dikensiz çiğdeler ve sıralar halinde akasyalar[46]; bütün meyve ağaçlarında her mevsim bol miktarda[47] yasaksız[48] ve ara verilmeden[49] iki cins bulunur[50].
CENNET NÎMETLERÎ
Neş’e, rahatlık cennetliklerin yüzünde okunur[51] bulundukları yerde, nimet, lezzet ve şatafatlı bir saltanatla kuşatılmışlardır[52].
Onlar atlastan[53] ve nakışlı yeşil kumaştan elbiseler giyerler[54]. Güzel kokular sürünürler[55] ve gümüş, altın bilezikler ve incilerle süslenirler[56].
Dünyada doğru olanlar, onların izinden giden çocuklarının, eşlerinin ve ebeveynlerinin arasında olurlar.[57]
Onlara hizmet etmek için aralarında, ayrı ayrı incilere benzeyen, gümüşten kaplar ve ahenkli bir şekilde işlenmiş gümüş kristal testiler taşıyan genç delikanlılar dolaşırlar[58].
Onlar, ebedî bir bekârete sahip[59], tertemiz[60], mükemmel[61], bir şekilde Allah’ın yarattığı gizli bir inci[62], mercan[63] veya yakut gibi güzel, eşit yaşta genç[64] göğüsleri tomurcuklanmış[65] iri gözlü[66]süslü hurilere[67]eş olarak[68] sahip olurlar.
Cennetlikler sabah - akşam[69] günlük ekmeklerini[70], arzu ettikleri eti[71], canlarının çektiği kuşların etini[72] ve ellerinin ucuna kadar eğilecek meyveleri[73] alırlar. Bu mutlu kişiler, selsebil kaynağının[74] Tesnîm çeşmesinin suyundan[75]misk[76], kâfur[77], zencefil karıştırılmış, mühürlü ve ender bulunan bir şarap bardağından susuzluklarını giderirler. Bu berrak, bitmek tükenmek[78] bilmeyen ve daima içenlerince aranan cennet içeceği, sarhoşluk vermez[79], ne baş dönmesi yapar[80] ne günah işlemeye iter[81] ve ne de ağız kavgası ve boş lakırdılar yaptırır[82]. Allah’ın seçkin kullarına şöyle hitabedilir:
«Güzel amellerinizin karşılığı olarak, afiyetle yiyiniz, içiniz!..»[83]
Dünyada iken Allah’tan sakınıp iyi amelde bulunanlar, güzel şahane yeşil koltuklar üzerine veya astarı nakışlı kumaş olan[84] halılara[85] yahut kıymetli taşlardan[86], altın işlemeli, ve örgülü[87] yüksek tahtlara yaslanırlar[88].
Cennetin sahipleri Rablerini hamdle yüceltirler[89] uzak hatıralarını[90] tekrar duymak ve neşeyle görüşmek için birbirlerine sevgiyle bakarlar.[91]
Orada sadece; «Selâm! selâm!»[92] sözlerinin işitileceği, hiçbir boş sözün duyulmuyacağı görkemli bir bahçede[93] cennet sakinleri hoş bir hayat[94] tanırlar. Ne kötülük, ne yorgunluk[95], ne üzüntü ve ne de korku[96] görürler. Herhangi bir hakarete de maruz kalmazlar.
HER TÜRLÜ NİMET
Saadete dalmış olan[97] seçkinler, arzu ettiklerini[98] isterler ve bütün dilekleri fazlasıyla yerine getirilir[99]. Tek kelimeyle nefislerin temennî ettiği, gözleri okşayan herşey onların mülkiyetinde olur[100].
Allah cennetliklere yaklaşır, onları selâmlar[101], onlara sonsuz büyük Arş’ının[102] yanında güzel bir yer ve hoş bir kabul gösterir, onlara rızasını bildirir ve onlarınkini kabul eder[103].
Bu ilâhî hoşnudluk, bütün cennet nimetlerinden daha büyüktür, özellikle Cennet sakinleri, ilâhî Cemâl’i (güzelliği) temâşâ ettikleri[104] zaman yüzleri mutluluk, zafer ve sevinç ışıkları saçar[105].
Bahtiyar olanlar cennetliklerdir. Gökler ve yer durdukça, onlar Cennet’te ebedî olarak kalırlar. Ancak Rabbinin (daha önce mü’minlerden birkısım günahkârların azabını) dilediği müstesnâ, bu bitmez ve tükenmez bir lütuftur.[106]
Selma BAHADIR
[1] Mü’minûn, 11
[2] Âl-i İmrân, 133
[3] Âl-i İmrân, 133; Enbiyâ, 105.
[4] Bakara, 82; Âl-i İmrân, 185; Nisa, 124; Tevbe, 21, 111; Hûd, 23, 108; Kehf, 107; Hac, 5-6; Mü’minûn, 11, 22; Furkan, 15; Şuarâ, 90; Lokman, 8; Secde, 19; Zümer,73; Mü’min, 8; Fussilet, 30; Şûrâ, 7; Ahkâf, 14 -16; Muhammed, 19; Nâziât, 41; Tekvîr, 13; Fecr, 30.
[5] Necm, 15
[6] Furkan, 15
[7] Yûnus, 9
[8] Saf, 12
[9] En’am, 127; Yûnus, 25
[10] Fâtır, 35
[11] Ankebût, 64
[12] Duhân, 51
[13] Ra’d, 2
[14] Kamer, 55
[15] Zariyât, 22, Necm, 14 -15
[16] Enbiyâ, 103
[17] Zümer, 73; Sâffât, 50.
[18] Enbiyâ, 103; Zümer, 73.
[19] Vâkıa, 11
[20] Haşr, 9, 38
[21] Nisâ, 69; Ankebut, 3; Vâkıa, 11; Fecr, 29.
[22] Kâf, 31
[23] Tekvîr, 13
[24] Hadîd, 12, 19; Tahrîm, 8.
[25] Zümer, 73
[26] Muhammed, 6
[27] İnsan, 20; Âl-i İmrân, 133; Mâide, 21.
[28] Nisa, 57; Ra’d, 35; Yâsîn, 56; Vâkıa, 30; İnsan, 14; Mürselât, 41.
[29] Furkan, 24
[30] Duhân, 51
[31] Furkan, 75; Ankebut, 58; Sebe’, 3; Zümer, 20; Hâkka, 22; Gâşiye, 10.
[32] Nisa, 96; Enfal, 4; Tevbe, 20; Mücadele, 11.
[33] Bakara, 25
[34] Gâşiye, 10
[35] Bakara, 25; Âl-i İmrân, 15; 136, 195, 198; Nisâ, 13, 57, 122; Mâide, 87; A’raf, 43; Tevbe, 72, 89; Yunus, 9, 14, 22; Nahl, 31; Kehf, 31; Hac, 14, Mü’minun; 29, 58; Muhammed, 21; Hadîd, 12; Mücadele, 22; Saf, 12; Teğâbün, 1; Talak, 11; Bürûc. 11; Beyyine, 8.
[36] Hicr, 45; Duhân, 52; Rahman, 50, 66; Vâkıa, 31; Mürselât, 41; Gâşiye, 12.
[37] Muhammed, 15
[38] İnsan, 18
[39] İnsan, 17
[40] Mutaffifîn, 27-28
[41] Nisâ, 57; Ra’d, 35; 36, 56; Vâkıa, 30; İnsan, 77, 41.
[42] Bakara, 25; Âl-i İmrân, 15, 136, 195, 198; Nisâ, 13, 57; Mâide, 85; A’raf, 43; Tevbe, 72, 89; Yûnus, 9; İbrahim, 22; Hicr, 45; Nahl, 31; Kehf, 31; Hac, 14, 23; Ankebut, 58; Muhammed, 12; Fetih, 5, 17; Vâkıa, 31; Hadîd, 12; Mücâdele, 22; Saf, 12; Teğâbün; 1; Talak, 11; Mürselât, 41; Büruc, 11; Gâşiye, 12; Beyyine, 8.
[43] Yâsîn, 5, 57; Muhammed, 15; Rahman, 68; Mürselât, 42; Nebe’, 32.
[44] İnsan, 14
[45] Rahman, 68
[46] Vâkıa, 28-29
[47] Zuhruf, 73; Rahman, 52; Vâkıa, 32.
[48] Vâkıa, 33
[49] Ra’d, 35; Vâkıa, 33.
[50] Rahman, 52
[51] Mutaffifîn, 24
[52] İnsan, 20
[53] Kehf, 31; İnsan, 21.
[54] Kehf, 31; Hac, 32; Fâtır, 33; İnsan, 21; Duhân, 53.
[55] Mücâdele, 89
[56] Kehf, 31; Hac, 23; Fâtır, 33; İnsan, 21.
[57] Ra’d, 23; Yâsîn, 56; Mü’min, 80; Zuhruf, 70.
[58] Tûr, 24; Vâkıa, 17; İnsan, 19.
[59] Vâkıa, 36
[60] Bakara, 25; Âl-i İmrân, 15; 4, 57.
[61] Vâkıa, 25
[62] Vâkıa, 23
[63] Rahman, 58
[64] Ahzâb, 52; Vâkıa, 37.
[65] Nebe’, 33
[66] Sâffât, 48
[67] Vâkıa, 37.
[68] Bakara, 25; Âl-i İmrân 15; Nisa. 57.
[69] Meryem, 62
[70] Sâffât, 41
[71] Tûr, 22
[72] Tûr, 22; Rahman, 21.
[73] Rahman, 54; Hâkka, 23; İnsan, 14.
[74] İnsan, 18
[75] Mutaffifin, 27
[76] Mutaffifin, 26
[77] İnsan, 5, 17; Mutaffifin, 27.
[78] İnsan, 21; Sâffât, 47.
[79] Sâffât, 47
[80] Vâkıa, 19
[81] Tûr, 23
[82] Nebe’, 35
[83] Tûr, 19
[84] Rahman, 54
[85] Gâşiye, 16
[86] Vâkıa, 15
[87] Vâkıa, 34; Gâşiye, 13.
[88] Rahman, 76.
[89] Fâtır, 34
[90] Sâffât, 50; Tûr, 25; Müddessir, 40.
[91] Hicr, 47; Sâffât, 44; Duhân, 53; Vâkıa, 16.
[92] Meryem, 62; Vâkıa, 25; Gâşiye, 11.
[93] Mutaffifîn, 10.
[94] Kâria, 7
[95] Hicr, 48; Fâtır, 35; Zümer, 61; Mü’min, 7, 9; Duhan, 56; Ahkâf, 31; Tûr, 18, 27; Vâkıa, 89; Saf, 10; Tahrîm, 6; İnsan; 11; Leyl, 17.
[96] Bakara 36, 112, 262, 274; Âl-i İmrân, 170; Mâide, 69; En’am, 48; A’raf, 35, 49; Yûnus, 62; Enbiyâ, 103; Fâtır, 34; Zümer, 81; Fussilet, 30; Zuhruf, 68; Ahkâf, 13.
[97] Yâsîn, 55
[98] Nahl, 31; Zümer, 10.
[99] Yâsîn, 57; Sâd, 51; Duhân, 55; Kâf, 35
[100] Zuhruf, 71
[101] Ahzâb, 44; Yâsîn, 58; Vâkıa, 11.
[102] Bakara, 255; A’raf, 54; Tevbe, 129; Yunus, 3; Hûd, 7; İsrâ, 43; Tâhâ, 5; Enbiyâ, 22; Mü’minûn, 86, 116; Furkan, 59; Neml, 26; Mü’min, 15; Zuhruf, 82; Muhammed, 4; Hucurât, 17; Tekvîr, 20; Büruc, 15.
[103] Âl-i İmrân, 15; Mâide, 119; Tevbe, 100; Vâkıa, 20; Hadîd, 22; Fecr, 28.
[104] Tevbe, 72; Kıyâmet, 25.
[105] Âl-i İmran, 100; İsrâ, 79; Sâffât, 42; Meâric, 35; Kıyâmet, 32; İnsan, 11; Abese, 38; Mutaffifîn, 24; Gâşiye, 8.
[106] Hûd, 108
YORUMLAR