Cehennemin İsimleri
Kur’ân-ı Kerîm’de “Cehennem”i ifade etmek üzere aynı anlamda şu kelimeler kullanılmıştır:
Ateş[1], Büyük Fırın[2], Kor ateş[3], Tamu[4], Azâb[5], Sakar[6], Lezâ[7], Hutama[8] ve Hâviye[9]…
Cehennem pek çok tabakalarıyla yerin en alt derecesindedir.[10] Sert ve sağlam[11] cehennem zebânîleri[12] herbirisi belirli bir sınıfa ayrılmış[13] yedi cehennem kapısını[14] tutarlar.
Cehenneme Giriş
Cehennem’e mahkûm olanlar, yüklerini sırtlarında[15] taşıyarak, alçalmış[16], nefret edilmiş[17], kötülenmiş[18], ayıplanmış[19] ve başı eğik olarak[20] Cenâb-ı Hakk’ın huzûrunda[21] geçit yaparlar.
Cehennem’e vardıklarında, Cehennem püskürme hâlindeki bir yanardağ gibi kıvılcımlar saçarak[22] homurdanır, kudurmuşcasına bağırır.[23]
Cehennemin İçi
Cehennem sıkıca kapalı[24], gitgide alçalan tabakalara ayrılmış[25] bir yer altı zindanıdır.[26]
O, ateşten örtü ve yataklarıyla[27] Cehennemlikleri her taraftan kuşatan[28] yüzlerini dağlayan[29], uzuvlarını koparan[30], etlerini yakan[31], hattâ bağırsaklarını kemiren, kızgın[32] ateş dolu bir çukurdur.[33]
Cehennem İşkenceleri
Cehennemlikler, yakacağı olacakları[34] ve yanıp kül olma cezasını[35] çekecekleri dar bir yere[36] yüzleri ateşe dönük[37] atılmak için katran tünikler[38], ateş elbiseler[39] giyerek demirlerle eş yapılmış[40], boyun ve eller bağlı olduğu hâlde[41] birbirine sıkıca tutturulmuş[42], uzun zincirlere yapışık vaziyette yüzüstü[43] sürünürler.
Kitabını sol elinden alanlar[44] insanın içine işleyen bir harâret ve kaynar su içinde, serinliği ve hoşluğu olmayan kara bir dumanın gölgesinde bulunurlar.[45]
Derilerinin kuruduğu her ân, sonsuz olarak azâbı tatmaları için derileri bir başkasıyla değiştirilir.[46]
Onlar, ateşle ardarda yer değiştiren kaynar suya batırılırlar. Onların bağırsaklarını[47] ve derilerini eritinceye kadar başlarının üzerine bu kaynar sudan dökülür ve bu sudan içerek yüzleri kızarır, bağırları parçalanır.[48]
Küçük yudumlarla pis kokulu[49] bir sudan içerler, fakat onu yutmakta güçlük çekerler. Ölüm, onlara her taraftan hücum eder, ama onu hiçbir zaman tatmazlar.
Cehennemliklerin yiyip karınlarını dolduracakları[50] ve şeytan başı gibi[51] meyveleri olan Cehennem’in dibinde yetişen[52] zakkum ağaçları da vardır. Bunların meyvelerinden yedikten sonra kaynar su karışımından, iyice susamış develer gibi, içerler.[53]
Günahkârlar boğazda kalan, nefes kesen, başka yiyeceklere benzemeyen, daha farklı acı azaplar da görürler.[54]
Cimriler, cehennem ateşinde biriktirdikleri altın ve gümüş ile sırtları, alınları ve yanları dağlanarak cezalandırılır.[55]
Bu zindandan, işkenceden dolayı, her kaçmak isteyişlerinde, ağır eziyetlerle tekrar oraya getirilirler[56].
Susuzluktan yanan cehennem sakinleri Cennette oturanlara seslenirler:
“–Bizim üzerimize su yahut Allah’ın size verdiklerinden dökünüz!”
Cennet ehli cevap verir:
“–Allah bunları kâfirlere haram kıldı.”[57]
O zaman cehennemdekiler acı çığlıklar[58], iç çekişler ve hıçkırıklar[59] çıkarırlar.[60]
Mânevî Cezâlar
Cehennemlikler başarıya ulaşamazlar[61], zîrâ göğün kapıları onlara açılmaz ve onlar ihmâle uğramış, bırakılmış, terkedilmiş, yardımsız[62] bütün isteklerinden mahrum kalırlar.
Müminlerin yanında boşuna ışık ararlar.[63] Amelleri hiç işe yaramaz.[64] Onların müdâfaası kabul edilmez[65] ve eskiden onları birbirlerine bağlayan bağlar kopar[66]. Hiçbir nasibe sahip olmayacakları[67] âhiret hayatının umutsuzluğu[68], daha büyük olan başka bir umutsuzluk getirir:
Allah onlardan rahmetini[69], müsâmahasını[70], ru’yetini[71], merhamet nazarını, affını[72] esirger. Onlar tamamen hayal kırıklığına uğrarlar[73] ve deve iğnenin deliğinden geçinceye kadar, hiçbir zaman Cennet’e giremezler.[74]
Nîmetler ve Azaplar Ebedîdir
Gökler ve yer durdukça, bedbaht olanlar Cehennem’de ebedî olarak kalıcıdırlar. Ancak Rabbin dilediği başka!.. (O dilediğinin azâbını başka azâba çevirir veya azap çeken mü’minleri selâmete çıkarır, Cennet’e kor.) Çünkü Rabbin, dileğini hemen noksansız yapar.[75]
Bahtiyâr olanlar Cennetliklerdir. Gökler ve yer durdukça, onlar Cennet’te ebedî olarak kalırlar. Ancak Rabbinin (daha önce mü’minlerden bir kısım günahkârların azâbını) dilediği müstesnâ, bu bitmez ve tükenmez bir lütuftur.[76]
Selma Bahadır
[1] Nisâ, 66; Mâide, 38; Secde, 20; Mü’min, 49; Muhammed, 15; Gâşiye, 4; Hümeze, 6.
[2] Âl-i İmrân, 12; Tevbe, 35; Enbiyâ, 98; Sâffât, 36, 64, 68; Mü’min, 49; Duhân, 47; Rahmân, 43.
[3] Furkân, 11.
[4] A’râf, 41; Enfal, 37; Hicr, 15.
[5] Tâhâ, 127; Mü’min, 70.
[6] Müddessir, 26 - 27.
[7] Meâric, 15.
[8] Hümeze, 4-5.
[9] Kâria, 9.
[10] Nisâ, 145; Tîn, 5.
[11] Ahkâf, 6; Müddessir, 30-31.
[12] Zümer, 71.
[13] Hicr, 44.
[14] Hicr, 44; Zümer, 72.
[15] En’am, 31; Tâhâ, 101.
[16] En’am, 124; Yûnus, 27; Nahl, 27; Hac, 18; Furkan, 69; Neml, 18.
[17] Mü’min, 10.
[18] İsrâ, 18.
[19] İsrâ, 18.
[20] Secde, 12; Şûrâ, 45; Kalem, 43; Meâric, 44; Gâşiye, 2.
[21] Hûd, 18.
[22] Mürselât, 32.
[23] Furkân, 12.
[24] Mü’min, 20; Hümeze, 8.
[25] Nisâ, 145.
[26] İsrâ, 8.
[27] A’râf, 40, 41.
[28] A’raf, 41; Kehf, 29; Kamer, 55; Ankebut, 16.
[29] İbrahim, 50; Mü’minûn, 104; Ahzâb, 66.
[30] Meâric, 16.
[31] Nisa, 29.
[32] Kâria, 9, 11.
[33] Âl-i İmrân, 103.
[34] Bakara, 24; Enbiyâ, 10, 98; Tahrîm, 6; Cin, 15.
[35] Enfal, 50; Hac, 9, 22; Büruc, 10.
[36] Furkân, 15.
[37] Neml; 90.
[38] Yûsuf, 50.
[39] Hac, 19.
[40] Yûsuf, 49.
[41] Ra’d, 5; Nahl, 49; Sebe’, 33; Mü’min, 71; Rahmân, 41; Hâkka, 30; İnsan, 4.
[42] Furkân, 13; Mü’min, 71; Hâkka, 32; İnsan, 4; Fecr, 26.
[43] İsra, 97; Furkân, 34; Zümer, 24.
[44] Vâkıa, 41.
[45] Vâkıa, 42-44.
[46] Nisa, 56.
[47] Hac, 19, 20; Duhân, 48.
[48] En’âm, 70; Yunus, 4; Kehf, 29; Sâffât, 67; Sâd, 57; Muhammed, 15; Vâkıa, 54, 55; Nebe’, 25; Gâşiye, 5.
[49] İbrahim, 16, 17; Hâkka, 36.
[50] Vâkıa, 52.
[51] Sâffât, 65.
[52] Sâffât, 64; Tahrim, 52.
[53] Vâkıa, 53-54.
[54] Müzzemmil, 12, 13; Fecr, 25.
[55] Tevbe, 35.
[56] Hac, 21, 22; Secde, 20.
[57] A’raf, 50.
[58] Mü’minûn, 107; Fâtır, 36; Mü’min, 49; Zuhruf, 77.
[59] Hûd, 106; Enbiyâ, 100.
[60] Gâşiye, 3.
[61] En’am, 21, 135; Yûnus, 17, 70; Nahl, 117; Tâhâ, 111; Mü’minûn, 117; Kasas, 37.
[62] A’raf, 40, 51; İsrâ, 22; Sebe’, 54; Şûrâ, 8; Câsiye, 34.
[63] Hadîd, 13.
[64] Bakara, 217, 264, 266; Âl-i İmrân, 22, 117; Mâide, 5, 53; A’raf, 147.
[65] Nahl, 84; Mürselât, 35, 36.
[66] Bakara, 66.
[67] Bakara, 102; Âl-i İmrân, 77, 176; Şûrâ, 20.
[68] Mümtehine, 13.
[69] Ankebût, 23.
[70] Nisâ, 137, 168; Muhammed, 34.
[71] Mutaffifîn, 15.
[72] Âl-i İmrân, 77.
[73] En’âm, 94; Hûd, 21; Nahl, 87; Kasas, 75; Fâtır, 14; Mü’min, 74; Fussilet, 48.
[74] A’raf, 40.
[75] Hûd, 106, 107.
[76] Hûd, 108.
YORUMLAR