Kur’ân-ı Kerîm, insanların tek bir atadan Hazret-i Âdem ve Hazret-i Havva’dan meydana geldiklerini belirttikten sonra, Allâh’tan ve akrabaların haklarına riâyetsizlikten sakınmamızı emreder.[1]
Allâh’a kulluk ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamaktan sonra gelen emirler; ana-babaya, akrabaya, öksüzlere, yoksullara, komşu ve yolda kalmış kimselere iyilik yapmaktır.[2] Allâh, adâleti, ihsân ve iyiliği emrederken akrabalara vermeyi de emretmektedir.[3] Akrabaya iyilik yapmak, sarp yokuşu tırmanmak demektir.[4] Akrabaya hakkını verirken[5], iyilik yapıp ikram ve ihsanda bulunurken de aşırıya kaçmamalı; ne cimri, ne de avuçta hiçbir şey bırakmayacak şekilde cömert davranılmalıdır.[6]
Çünkü Allah, îman ve kardeşlik bağı gibi, akrabalık bağının da sıkı tutulmasını, irtibatın kesilip kopartılmamasını emretmiştir.[7] Akrabalık bağlarına riâyet, mü’minlerin en önemli vasıflarından birisidir.[8] Hem îman bağı, hem de akrabalık varsa, bu her türlü bağın ötesindedir.[9]
Tebliğ ve dâvete yakın akrabadan başlamak[10], iyilik ve güzelliklerle önce onları tanıştırmak gerekir.
Ancak akrabaya olan sevgi, insanı adâlette yalancı şâhitliğe veya adâleti saptıracak herhangi bir hataya fırsat vermemelidir.[11] Aynı şekilde insanın dünyaya ve dünyalıklara olan sevgisi -ki bunların içinde akrabaya duyulan muhabbet ve bağlılık da vardır- insanı Allah yolunda çalışmaktan ve cihaddan alıkoymamalıdır.[12] Daha da ötesinde, mü’minler, Allâh’a ve Rasûlü’ne düşmanlık etmeye kendilerini adamış kimselere karşı, -akrabaları bile olsa- bir muhabbet hissetmezler, onlarla dostluk ölçüsünde bir bağları yoktur.[13] Ancak dünya hayatının gerektirdiği kadar beşerî münâsbetlere devam ederler.[14]
İnsanın yapmış olduğu hatalarının cezası, hiçbir sevdiğine veya akrabasına yüklenemez. Her günahkâr, kendi günahını yüklenir.[15] Bu hem bu dünyada, hem de âhirette böyledir. Kıyamet günü akrabalıkların, anne-baba ve evlatların insana bir faydası yoktur. Orada herkes birbirinden ayrılır ve bu şekilde hesaba çekilir.[16]
Bir başka husus da, artık cehennem ehli olduğu kesinleşmiş olan, yani inkâr üzere yaşayıp bu şekilde ölmüş bulunan akrabalara karşı, mü’minlerin Allâh’tan af ve mağfiret dilemesi sözkonusu değildir.[17]
Kâfirlerin en büyük özelliklerinden birisi, iş başına geldikleri zaman yeryüzünde bozgunculuk yapmaları ve akrabalık bağlarını koparmalarıdır.[18]
[1] en-Nisâ, 1
[2] en-Nisa, 36.
[3] en-Nahl, 90.
[4] el-Beled, 11-15.
[5] er-Rûm, 38.
[6] el-İsrâ, 26-27.
[7] el-Bakara, 27
[8] er-Ra’d, 21.
[9] el-Enfâl, 75; el-Ahzâb, 6.
[10] eş-Şuarâ, 214.
[11] el-En’âm, 152.
[12] et-Tevbe, 24
[13] el-Mücâdele, 22.
[14] Lokman, 14-15.
[15] Fâtır, 18.
[16] el-Mümtehine, 3.
[17] et-Tevbe, 113.
[18] Muhammed, 22.
YORUMLAR