En çok ne zaman hissettin kadın olduğunu? En fazla ne zaman şükrettin? Kadın olmanın erkek olmaktan daha ulvî olduğu gerçeğine, bedeninden sana bahşedilmiş o ilâhî hediye ile uyandın. Her ay düzenli aralıklarla, sana anne olmanı hatırlatan o muayyen günlerin böyle müjdeli bir gerçeğin habercisi olduğunu bilip, sebepleri neticeye noksansız bir intizamla bağlayan Rabb’e açtın hayranlıkla dolan yüreğini, gözlerini... Sonra bütün dünyaya tek nazarla baktın; ben Allâh’ın rûhuma can taşıma ehliyetini bahşettiği o muazzam mekanizmayım. Sen şuurlanınca, kendine saygını kazanınca çevren de şuurlandı.
“-Kadın terbiye olursa toplum ikâme olur, kadınlar eğitilmezse toplum çürür!” dediler. Ve titrediler, kadının üzerine...
Kadın ki Âmine; Kâinâtın Gözbebeği için tertemiz tutulmuş, küfrün pasından üzerine toz bile bulaşmamış olan, Hanîf dînine mensup, soylu kadın... Evliliklerinden birkaç ay sonra vefat eden eşi Abdullah’tan kalan en güzel şeydi, bedenine düşen emanet... Hissediyordu, Yaratılmışların En Şereflisi’ne teşrifine vesîle olan mümtaz kadın. Aynaya baktıkça karnındaki güzellik selâm veriyordu ona... Abdullah’tan geçen nur alnında parlıyor, olağanüstü hâllere şahit oluyordu.
Sen; evlâdının tekâmülü için onunla geçireceğin sayılı vakitlerden vazgeçerek verimli bir köye sütanneye teslim eden, hasretin verdiği ıstıraba dayanan, güçlü, ama bir o kadar da nahiff olan Âmine’sin!.. Sen; Yaratılmışların En Güzeli’nin dünyaya gelmesine sebep olan o mümtaz anne ile meslektaş olansın. Canının gözlerinin önünde büyüyen parçasıyla olan kaderine hükmedemeyecek kadar âciz, fakat onun kalbinde bir ömür sevgini bâkî kılacak kadar kavî duygular bırakan annesin... Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- altı yaşındayken, Ebvâ’da vefat eden annesi Âmine’nin kabrini hicretin altıncı senesinde ziyaret etmişti. Biricik oğlunun -sallâllâhu aleyhi ve sellem- gözleri dolmuş:
“-Annemin, benim hakkımda olan şefkat ve merhametini hatırladım.” buyurmuştu.[1]
Sen ki Âmine’sin; kısa ömrü, hasret ateşlerinde olgunlaşan, bütün imtihanlara rağmen evlâdını müşfik tabiatıyla saran, örnek olduğun merhametin O’nun bütün ömründe hâkim olmasına sebep olansın.
Kadın ki Halime; ismi gibi yumuşak huylu, ağırbaşlı, uysal hanım... Vücuda giren her gıda nasıl bedene tesir ediyorsa, aynı şiddette ahlâka ve rûha da sirâyet ediyordu. Bundandır peygamberi iki sene emziren sütannenin ahlâkının seçilmişliğinden emîn oluşumuz... Sen ki; göğsünden fışkıran şifayı, bedenindeki bütün faydalı gıdaların özünü, hayat bulsun diye cömertçe küçük bir bebeğe hediye eden Halime’nin meslektaşısın. Özünü, kendini sunduğun cömertliğinle dünya ve âhiret nimetlerine mazhar olansın. Halime; kendi canından olmayan Muhammed’i candan öte seven, sahiplenen, O’ndan nasiplenen nasipli kadın... Kadınlığın bütün dünya çocuklarına anne olmayı öğütlediğini, yüreğimizde sahipsiz, boynu bükük her çocuk için bir duâ ve merhamet çınarı büyütmemiz gerektiğini öğreten mürebbî...
Kadın ki Hanne; anne olmaktan ümidini kesmiş, toplum tarafından kısır olarak yaftalanmış; iç ve dış dünyası mahzun olan, ama bir an Yaratıcı’sına isyan etmeyen, ondan gelene râzı olan takvâlı hanım... Sen ki Hanne’sin; sebepler bebeğin olmasına mânî olduğu hâlde, Allâh’ın senin itaatin ve yakarışlarının karşılığında müjde olarak bir bebek ihsan ettiğisin. Ümitsizliğin, en kuytu karanlık olduğunu bilensin. Sen ki; senelerce beklemesine rağmen, çocuğunu onu bahşedene bir an tereddüt etmeden adayan, tevekkül, teslîmiyet, sabır ve takvâ mümessili Hanne’nin mirasçısısın. Canından bir parçayı mâbede bırakırken Allâh’a adadığı borcun noksan olup olmamasını düşünerek mahcûbiyet duyan nezâket örneği hanım...
Kadın, hadiste anılan muvahhid; o ki îmânınından dolayı türlü işkencelerle dağlananların zamanında kadın olarak dâvâsından dönmemiş, kucağında bebeğiyle alev alev çağlayan ateş havuzuna atılmak üzere olan isimsiz kahraman... Sadece o an; kucağındaki bebeğe bakıp:
“-Dilimle kabul etsem mi söylediklerini?” diye aklından geçirmişti.
Sen ki; tereddütlerin karşısında yüce Allâh’ın, kucağında asırlar boyu konuşulacak mûcize yarattığısın.
“-Sakın anne, îmânından dönme!” diye îkaz eden bebeğin, dâvâsını devam ettiren annesin.
Kadın ki anne; hepsinin çocuğuyla mâcerâsı bambaşka bir hikâye ve pedogoji olan ya da çocuğunun olmamasıyla imtihan olarak bütün çocuklara anne olan. Ama her kadın, biraz anne... Bütün annelere sevgi ve şükranla...
[1] İbn-i Sa’d, I, 116, 117; ayrıca bkz: Müslim, Cenâiz, 105-108.
YORUMLAR