Arşın duvağı açıldığında…
O müstesnâ buluşmanın ihtişâmıyla titrerken âlem…
“–Ben ve Sen” buyurdun…
“–Bundan başka her şeyi, Senin aşkına yarattım.”
“–Zât-ı Âlin ve Ben” buyurdu, Habîbin -sallallâhu aleyhi ve sellem-:
“–Bundan başka her şeyden Senin için vazgeçtim.”
* * *
O’nu dâvetinin adıydı Mi’râc… Bu ne hoşluk, bu ne güzellikti! Ve o güzel sevgili, ümmeti için de diledi, O’na sunduğun ikramını…
O Yüceler yücesi de “Namaz” diye işaret buyurdu, kulları için.
Sen kulunu; O, ümmetini seviyordu. Sımsıcak, şefkat dolu hitâbıyla “ümmetî” derken, sesindeki endişeye şâhit oluyordu, kâinât. Ve duâ ederken secdede, gözyaşlarını taşıyordu melekler.
* * *
Sen, kullarını seviyordun, değer veriyordun her birine. Ve davet ediyordun günün beş vakti, en az...
Başımı önüme eğip, bakamadığımda
Gözlerimi yaşartan huzurlu ve buruk hüznüm olmadığında, sana gidecek yolum da mı yok?
* * *
Tükenişim kendimden, biliyorum. Ben, kendime zâlimim!
Yollarımın, umutlarımın, imkânlarımın tükendiği; bir başka umûda, Senin açacağın bir kapıya ihtiyacım olduğu her ânımda…
Her çağırdığında beni, gelişim Sana olsa, iki vakit arasından daha çok yorulmazdı umudum…
Yüzümü Sana döndüğümde, Seni bulacağım, biliyorum. Tükenmişlik ağını delip, yüreğime açılmış göz kapısından girip, fânî sınırlarımı aşıp, bitmeyen ufuklara, Sana yükseleceğim, biliyorum…
“–Gel!..” diyorsun.
Beni Sana çağırıyorsun! Aslında her ân benimle olan, bana benden yakın olan sâhibim!..
Beni bekliyorsun.
Yüreğimin bir anda duruvermesine kâfi bu davetin!.. Mâtemle sarsılan zamanıma en güzel hediye, Senle buluşmak.
* * *
Gönlümün zulmânî kılıfını yırtıp, her şeyi geride bırakarak, “ümmetî” diyen Habîbinin kapısına gelsem...
Bağrımda kanayıp duran hicrân ve hüsrân yarası var ya; «gör» diye, «sar» diye gelsem.
Kirli de olsa ellerim...
Açmaz mısın kapını?
Sana en yakın olduğumuz “secde ânı” var ya!.. Bir kırıntısına nazarının, yüreğimi orada bırakıversem.
Ey Merhametin kendisi! Annemin merhametinden biliyorum, merhametinin coşkunluğu ve enginliğini!..
“Sabır ve namazla yardım dileyin” diye kapı açıyorsun.
* * *
“Kulum; nefsin benim, kalbin benim, ruhun benimdir. Eğer tüm varlığını bana verirsen her şeyi sana veririm.” diye buyuruyorsun.
Sana gelmek, Rabbim!
Ne tarifsiz bir his, Sana ait olmak!
“Kulum” hitâbının tatlı nağmesini zerre zerre hissedebilmek.
Lakin ben diyebilseydim:
“–Sözüm, hoş sadânı duyduğum, “Belâ” dediğim günkü kadar kavî!..”
Ama ne çare!..
Sana olan ihtiyacım, Senin büyüklüğün kadar!..
Huzurunda, merhametine sığınıp, Cemâline yakışır bir güzellik dilerken kalbime,
Aczimin ifadesi, gözyaşımdan başka bir şeyim yok, sana sunacak.
Utancım, pişmanlığım ve tüm yokluğumla Sende olmaya gelsem,
Kabul buyur yüreğimi!..
YORUMLAR