Arnavut Hayriye Begu Hanımefendi İle Mülâkât İslam’da Kendimi Buldum

 

İslam’ın nuruyla aydınlanan pırıl pırıl bir yürek, gözlerinden sürekli akan şükür gözyaşları… İslam’a girdikten sonra başlayan zorlu imtihanlar… Ama öyle iman dolu ki gönlü, hiçbir zorluk yıldıramamış, hatta kat be kat arttırmış imanını!.. Adım adım yaklaştırmış Rabbine bütün iman bedelleri.

Eşinin vefatı, kızının kanser karşısında günden güne eriyişi, ye’se düşürmemiş. Tek endişesi, “kızımı Allah’a bir mümin, ve iyi bir müslüman olarak vermek istiyorum” da gizli.

Günümüzde fani diplomalar için gayret gösterip de ebedî diploma için endişe duymayan ebeveynlere mümtaz bir nümûne Hayriye hanım.

Gözyaşı ve duygu atmosferiyle yoğunlaşan bir röportaj yaptık ve İslam’ın güzelliklerini onun yüreğinden seyrederken, kendi imanımızı bir kez daha yokladık. Buyurun sizler de yoklayın, iman atmosferinizi…

Bu röportajın tercümesinde emeği geçen kıymetli Arnavut kardeşlerimiz Nur, Hümeyra ve Rabia hanımlara; ayrıca Hayriye hanımla çok yakından ilgilenen, kendisine maddî ve mânevî kardeşliğin en güzel örneklerini sunan kıymetli Seda Tecim hanıma teşekkürü bir borç biliyoruz.

 

Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

İsmim Hayriye Begu (Elbasani). İşkodra’da oturuyorum. 44 yaşındayım. 6 çocuğum var, 4 erkek, 2 kız. Eşim öldü.

 

Bu dini nasıl duymuştunuz?

Allah’a şükürler olsun, 15 yaşında müslüman bir adamla evlendim. Eşimin dedesi şeyhti: Ali Elbasani, Dibra’dan… Çok meşhur bir zâttı. Kitaplarının pek çoğunu kayınvâlideme bırakmıştı. Kayınvâlidem, bu kitapları sandığın altında saklardı. Kitapları, birisi görse derhal hapse atılabilirdi. Komünist bir idare altında olduğumuz için, bu kitapları okumak ve bulundurmak suçtu. Bu yüzden devamlı korku ve tedirginlik içindeydi. Kayınvâlidem işine gittiği zamanlarda ben o kitapları alıyor ve gizli gizli okuyordum. Bir yandan da kayınvâlidemin beni böyle görüp kızmasından korkuyordum. Ama bir taraftan da bu kitapları bırakamıyordum, çünkü onları okudukça ruhum kıpır kıpır ediyordu.

İlk defa eski bir ilmihal okumaya başladım. O ilmihalde nasıl abdest alınacağı, nasıl namaz kılınacağı açıklanıyordu. Bunlar beni çok etkiledi ve her gün daha fazla kitap okumaya başladım.

 

İslam’a girdikten sonra zorluklarla karşılaştınız mı?

Evet, çok zorluklarla karşılaştım. Ailem hristiyandı. Eşimin ailesi ise müslümandı, ama onlar da İslam’ın bütün şartlarını yapamıyorlardı. Kendi ailem müslüman olduğumu öğrenince bunu hiç iyi karşılamadılar. Benimle hiç konuşmadılar. En yakınlarım beni terk etti. 

Çok sevdiğim bir yeğenim vardı. Benden küçüktü ve hıristiyandı. Ben mescide giderken o kiliseye gidiyordu. Hep onunla konuşmaya, tartışmaya çalıştım. Gittiği yolun yanlış olduğunu anlatmak istedim. Çünkü bu din (İslam), hayatın gerçeklerine uygun (realist), en son ve hak dindi. Onun da bu dinin güzelliklerini tatmasını istiyordum.

 

İslam’da neler buldunuz?

Allah’a şükür olsun ki, ettiğim duaların pek çoğu kabul oldu. Siz İslam’da neler buldunuz diyorsunuz, ben İslam’da kendimi buldum. Çok okudum, çok düşündüm. Takva sahibi bir müslüman olmak için hep gayret ettim. Bunun yollarını aradım. İbadetlerle, namazla, hicabla, zikirle Allah’ın istediği gibi bir kul olmaya çalıştım.

Namazla ilgili pek çok şey okumuştum, ama namaz nasıl kılınıyor hiç bilmiyordum, hiç görmemiştim. 

Yine her akşam, geç bir saatte bir çarşafla yüz ve bedenimi örtüyor; kayınvalideme de “meşgul olduğumu ve kimseyle görüşmek istemediğimi” söyleyerek odama kapanıyordum. Bu zamanlarda ruhumu dinliyordum. 

İlk olarak kısa şeyler öğrendim. “Lailâhe illallah, Allahu ekber, subhânallah, elhamdülillâh…” gibi. Daha sonra “salât-ı tefriciye”yi öğrendim. Bu duayı okumayı çok seviyordum. Her gün en az kırk defa okumaya karar verdim ve her gece yatmadan önce tekrar ettim. Allah’a hamd olsun ki, bu bana pek çok şey kazandırdı. 

O sıralarda camilerde kurslar açılmaya başlamıştı. Bu kurslarda İslam’ın öğretilmeye başladığını duydum, ama çok küçük bir çocuğum (Florina) vardı ve onu kimseye bırakamadım. Sonra kendi kendime karar verdim, evde namaz kılmayı öğrenecektim. Bir ay boyunca elimde, önümde ilmihal kitabıyla namaz kılmaya çalıştım. Başka çarem de yoktu. Çünkü sorup öğrenebileceğim kimse yoktu. Nihayet bir ay sonra rahatça namaz kılmaya başladım. Ama hâlâ içimde bir boşluk vardı. Allah’ın bir emri olan Hicab’ı (tesettürü) yerine getiremediğim için vicdan azabı çekiyordum. Zira o olmadan takvâya tam olarak riâyet edemediğimi düşünüyordum. Allah’a hep duâ ettim. “Ya Rabbi, bana da nasib et!..” diye… Nihayet Rabbim o günleri de gösterdi, elhamdülillah. 

Daha sonra camileri de ziyaret etmeye başladım. Camiye gitmek için  genellikle Pazartesi, Çarşamba, Cuma ve Cumartesi günlerini tercih ediyordum. Zira o günlerde camiye daha çok kadın geliyor ve hep beraber oturup İslam hakkında konuşuyorduk. Bu birlikteliklerimiz hâlen devam etmektedir.

Size bir hatıramı daha anlatmak istiyorum. Belçika’da bulunan gelinim, okulunda bir imtihana girecekmiş. Hiç çalışamamış. Telefonla beni aradı ve:

“-Anne, bana bir çıkış yolu göster, çok çaresiz kaldım.” dedi. Ben de ona yardımcı olmak için uzun uzun bir şeyler ezberletmek veya tavsiyede bulunmak yerine, sık sık “Ya Latîf” demesini tavsiye ettim. Aradan birkaç gün geçti, gelinim beni aradı. Telefonda:

“-Ya latîf, kazandım!.. Ya latîf, kazandım!.. Anneciğim, sana minnettarım. Hiç çalışmadan girdiğim o imtihanda, en iyi dereceyi almışım.” diye sevinç çığlıkları atıyordu.

Ben de “bunun Allah’ın bir ikramı olduğunu” söyleyerek söze başladım ve bu vesileyle, aslında hıristiyan olan gelinime İslam’ı anlatmaya çalıştım. Birkaç ay önce Florina’yı ziyaret için Türkiye’ye geldi ve benimle birlikte namaz kılıp dua etti.

 

İslam’ın haram kıldığı şeyler size zor geldi mi?

Hayır, hiçbir zorluk çekmedim. Çünkü eşim zaten dinin emir ve yasaklarını az çok bilen birisiydi. Mesela hayatım boyunca hiç plaja gitmemiştim. Hiç alkol kullanmamıştık. Eşimin ailesi çok dindar değiller, fakat bazı şeyleri biliyorlardı. 

Bana en zor gelen hicabım (örtünmem) olmuştur. “Acaba insanlar ne diyecekler? Karşıma neler çıkacak?” diye endişe ediyordum. Ama seve seve örtündüğüm için bütün zorlukları göğüsleyebileceğimi düşündüm. Allah bana bu konuda büyük bir azim ve istek bahşetti. Ve bu sayede kendimi buldum, şu an çok mutluyum. Ondan sonra her gittiğim yere tesettürlü kıyafetimle gittim. 

İnsanlar benim hakkımda konuşmaya başlamışlar ve beni adeta ablukaya almışlardı. “Neden saçlarını kapattın? Neden böyle giyindin? Kim senin kafanı çeldi?... vs.” İnsanların bu ve benzeri sözlerini çok da ciddiye almadım, çünkü gönlüm mutmaindi. 

 

Peki, eşiniz bu konularda size yardımcı oldu mu?

O her zaman bana yardım etti. Müslüman arkadaşlarımızla İşkodra’nın içinde ve dışında gitmek istediğimiz her yere gitmemize izin verdi. Beni hep teşvik etti. Dinimizi öğrenmek için Arnavutluk dışına çıkmamız gerektiğinde de bütün işlerimizi eşim takip etti. Pasaportlarımızı hazırladı. Onun sayesinde Türkiye, Yugoslavya ve Kosova’ya gittik.

Dört sene önce Türkiye’ye otuz kişilik bir kafileyle geldik, büyük camileri ziyaret için... Sultanahmet’e, Eyüp Sultan’a ve Süleymaniye’ye gittik. Bir hafta boyunca gezdik. Ben mutluluktan gözyaşları içindeydim. O kadar ağladım ki, Süleymaniye camiinin imamı elindeki tesbihi bana hediye etti. Camilerle ilgili bize bir çok bilgi verdiler. Arnavutluk’a dönüşümüzde eşime:

“-İnşaallah bir dahaki sefere beraber gideriz!” dedim. Zira o kendi hakkını bir hanıma vermiş ve Türkiye’ye onun gitmesini sağlamıştı. Ama ömrü vefa etmedi.

Sarayova’daki camileri ziyaret edecek kadınlarla ilgili bir liste hazırlandıktan sonra, eşim onların vize ve pasaport işlerini takip etmeye başladı. Bütün hazırlıklar tamamlanmak üzereydi ki, eşim vefat etti.

O sıralarda içimde Mekke sevdası yüreğimi dağlamaktaydı. Mekke’ye gitmek farzdı. Ve ben de rüyalarımda orayı görmeye başlamıştım. İki defa kendimi Mekke’de namaz kılarken gördüm. Bu rüyaların, bana yönelik bir davet olduğunu düşündüm. Hâlâ içimde o mukaddes toprakların yangını vardır. İnşaallah, Allah oraları da ziyaret etmeyi hepimize nasib eder.

 

Peygamber Efendimiz hakkında ne hissediyorsunuz?

O bizim baştacımızdır, sevgilimizdir. Allah, O’nun yolundan bizleri ayırmasın.

 

Kur’ân-ı Kerim’i ne zaman öğrenmeye başladınız?

Ben camideki Kur’ân derslerine gittim. Ders veren, Hanife adında bir Türk hocahanımdı. Allah razı olsun onun gayretleri sayesinde zor da olsa Kur’ân-ı Kerim öğrendim. Zordu, çünkü ben 35 yaşına gelmiştim ve evin bütün sorumluluğu benim omzumdaydı. Ama ders ortamına girdiğimde herşeyi unutuyor ve arkadaşlarımla beraber aşkla bu ulvî “Kitab”ı öğreniyorduk.

Beni, Nisâ sûresi çok etkiledi. Ayrıca “Âmenerrasûlü” çok anlamlı… 4-5 senedir namazlardan sonra “Âmenerrasûlü”yü, “Âyete’l-Kürsü”yü ve Hac sûresinin 3 âyetini okuyorum.

 

Siz müslüman olduktan sonra pek çok sıkıntılarla karşılaştınız. Eşinizi kaybettiniz. Geçen yıl da kızınız kansere yakalanmış. Acaba hiç içinizden “bunların sebebi müslüman olmam mı acaba?” gibi bir tereddüt ve soru geçti mi?

Hayır, asla böyle düşünmedim. Bunlar, Allah’ın kaderidir. Allah beni birçok şeyle imtihan etti: Hastalık, yoksulluk, ölüm… Bunları kesinlikle bir ceza olarak görmedim. Bunlar birer imtihandı. Ben gittiğim her yerde, görüştüğüm her insana:

“-Sabır, sabır, sabır! İnnallâhe maassâbirîn (Allah sabredenlerle beraberdir.)” dedim. 

Gerçekten başkalarına bunu söylemek kolay, ancak iş insanın kendisine geldiğinde çok zor!.. Peşpeşe öyle olaylar oldu ki, ben de şaşırdım kaldım. Ama Rabbime hamd olsun, bütün bu zorlukları sabırla göğüslemeyi bana da nasib etti. İslâm’a kavuşmak kolay, bedel ödemek zor! Fakat sevince kolaylaşıyor.

Eşim öldükten sonra, aniden kızım Florina hastalandı. Kendi imkânlarımla onu tedavi ettiremiyordum. O sırada Katolik Birliği, kızımın tedavi masraflarını üstlenip onu  İtalya’ya götürmek istedi. Ben razı olmadım. Allah hiç ummadığım bir anda ve hiç ummadığım bir yerden bana bir kapı açtı ve onu tedavi için Türkiye’ye gönderdim. Ben Florina ile meşgul olurken ilk erkek çocuğum evlenmiş, Belçika’ya yerleşmişti. İkinci çocuğum nişanlanmış olarak İtalya’da kaldı. Diğeri yine İtalya’da çalışıyordu. 

En küçük kızım da kendi başına bir karar alıp, bana hiç sormadan bir gayr-i müslimle evlendi. Hiç doğru bir seçim yapmadı. Buna çok kırıldım. O zamanlar çok yalnızdı ve düşünmeden yanlış bir yola girdi. Zaten şeytan da insanların zaaflarını kolluyor, boş bir yer bulunca hemen vesvese verip insanı saptırıyor. Çok dua ettim onun için. Haber alır almaz yanına gittim ve onu vazgeçirmeye çalıştım, ama elimden bir şey gelmedi. Bir anne için çok zor bir durum gerçekten; kızının bir hıristiyanla evli olması… Hiçbir zaman böyle olacağını düşünmemiştim. Kızım imam-hatipte okumuş, namaz kılan, oruç tutan birisiydi. Her ne kadar başını örtmemiş olsa da, onun bir katolikle evleneceği hiç aklımın ucuna gelmezdi. Belki bu da bizim için bir imtihandı.

Arnavutluk’ta bana destek olacak kimsem kalmamıştı. Kendimi çok yalnız hissettim. Bütün akrabalarım, yakınlarım beni terk ettiler. Bana eski dinime (hıristiyanlığa) dönmem karşılığında yardımda bulunmayı vaad ettiler. 

Yüce Allah’a dua ediyorum ki, Florina’m en doğru yolu bulsun. Kansere yakalandıktan sonra imanının daha da arttığını fark ediyorum. Kendini kitap okumaya verdi. Arnavutça’ya çevrilmiş, dinimizi güzel bir şekilde anlatan eserlerle kendini bulduğunu düşünüyorum. Geçenlerde “İslam-İman-İbadet” adlı kitabı okumuş ve:

“-Anne, ben iyi olacağım. İnşaallah beş vakit namazımı kılacağım.” dedi. 

Ben de her fırsatta yanında bulunmaya ve onu uyarmaya çalışıyorum. Kadın geleceğin temelidir. Bir erkeği eğitmenin bir kişiyi eğitmek olduğunu düşünüyorum; oysa bir kadını eğitmek bir aileyi, bir kuşağı eğitmektir. 

Ben Florina için Allah’a dua ediyorum. “Rabbim, ona hayır işlerinde yardımcı olacak müslüman bir eş nasib eyle!” diye… Belki günleri sayılı, ancak ben kızımı, Rabbime müslüman bir hanım olarak teslim etmek istiyorum.

Bize bu zor ve sıkıntılı devremizde bir çok kardeşimiz yardımcı oldu. Burada belki hepsinin ismini zikredemem, ama huzurlarınızda özellikle İstanbul Uluslararası Kardeşlik ve Yardımlaşma Derneği idâreci ve çalışanlarına, Hüdayi Kliniği’ndeki doktor Deniz hanıma  ve bütün ekibine teşekkür ederim. Bana çok yardım ettiler. Hep ziyaretime geldiler. Ben Türkçe bilmiyorum, ama onların ne dediklerini, taa yüreklerinden çıktığı andan itibaren anlıyorum. 

Bana vakitlerini ayırmış ve belki bunun için çok kıymetli derslerini terk etmiş olan bütün öğrenci kardeşlerime teşekkür ediyorum. Allah hepsinden razı olsun. Gayretlerinin ve niyetlerinin karşılığını fazlasıyla ihsan etsin. 

Yüce Allah, bu güzel dini son nefesimize kadar tavizsiz yaşamayı ve tebliğ etmeyi hepimize nasib etsin. Âmin.

Ben de İslam’ı tebliğ etmek için bir şeyler düşünüyorum. Bir kitap yazmak istiyorum. Aileme ve arkadaşlarıma burada gördüklerimi, yaşadıklarımı anlatacağım. İstiyorum ki, benim gibi onlar da inansın, onlar da güvensin. Düğünleri tebliğ için fırsat biliyorum. Zira insanlar bir arada ve seni dinlemek istiyorlar.

Arnavutluk’un tek eksiği dindir. İnşaallah, İslâm’ın nuru Arnavut kadınlarını da aydınlatır. 

 

Bu güzel sohbet için size çok teşekkür ediyoruz. 

Ben de çok teşekkür ederim. Allah hepimizi dinine hizmet etmekle şereflenen kullarından eylesin. Âmin.

 

PAYLAŞ:                

Halime Demireşik

Halime Demireşik

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle