İnsan, Allah Teâlâ’nın yarattıkları içinde en üstün ve mükemmel olanıdır. İnsan tercih ettikleriyle meleklerden üstün ya da hayvanlardan aşağı olabilen, müslümanlıkla şeref kazanandır. Nitekim Peygamber Efendimizin:
“Müslüman, dilinden ve elinden diğer müslümanların zarar görmediği kimsedir.”[1] ve:
“Mü’min, halkın can ve mallarını kendisine karşı emniyette bildikleri kimsedir.”[2] hadîs-i şerîflerinden de anlaşıldığı üzere insan olmak, müslümanlık ve mü’minlikle perçinlenmiştir.
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurur:
“Mü’min, bal arısına benzer. Temiz olanı yer, temiz olan şeyler ortaya koyar, temiz yerlere konar ve konduğu yeri ne kırar ne de bozar.”[3]
Bu hadîs-i şerîften hareketle, diyebiliriz ki, mü’min helâl yer. Helâl ve haramların birbiri içine geçtiği günümüzde, mü’min firâsetli olmak zorundadır.
Unutulmamalıdır ki, şuursuzca yenilen her lokma, içilen her yudum, insanı fizyolojik ve mânevî mânâda onu ya yeniden inşâ etmeye vesile olmakta ya da çöküşüne sebebiyet vermektedir.
Hâdiseye, sadece karın doyurmak olarak bakmamak lâzım gelir. Öyle ki lokma var Hakk’a götürür, lokma var yoldan çıkarır.
Toplumda yaygın kanaatin aksine, “Çoğu sarhoşluk veren şeyin, azı da haramdır.”[4] hadîs-i şerîfiyle, “Arada birden bir şey olmaz, özel günlerde olabilir, azıcığın bir zararı olmaz!” gibi nefsin aldatmacalarına kapılar kapatılmıştır.
İş, sadece yemek-içmekle de sınırlı değildir. Konu, yenilen ve içilenlerin helâl yollardan temininden tutun; taşıyanın, pişirenin, sofrayı hazırlayanın hâline kadar dikkat edilmesi gereken inceliktedir.
Arılar temizi yer; temizi, yani balı çıkarır. Mü’min, temizlerden yiyip, haram ve şüphelilerden kaçınarak temiz işler ortaya koyandır. Bu demek oluyor ki, mü’min Hakk’ın rızâsına uygun işler yapmalıdır. Çıkar çatışmalarının iyiden iyiye ayyuka çıktığı şu günlerde, mâsivâya gönüller kaptırılmış durumdadır. Maalesef artık icraatların yapılıp yapılmama kararı, zahirî kazançlar üzerine kurulmuştur. Ağızlarda gezen:
“-Elhamdülillah müslümanım!” kelâmları havada asılı kalmaktadır.
Öyle ya, bir mü’min Allah rızâsının bulunduğu işlerle hemhal olması gerekmez midir? Her sabah kalkınca:
“İlâhî, ente maksûdî ve rızâke matlûbî”
(Allâh’ım, Sen benim tek gâyemsin ve Sen’in rızâna ulaşmak da benim yegâne isteğimdir!) derken nasıl olur da her yaptığı işte Hakk’ın rızâsının olup olmadığını düşünmez?
Arının temiz yerlere konması gibi, mü’min sâlih ve sâdık kişilerle dost olandır. Onlarla bir arada olandır.
Bunun tam tersi, fâsıklarla beraberlik zamanla zihnî, kalbî ve amelî beraberliğe götürür ki, bu mü’min için, içler acısı bir durumdur. Nitekim:
“Ey îmân edenler! Allah’tan korkun ve sâdıklarla beraber olun!”[5] âyet-i kerîmesiyle mü’minler uyarılmaktadır.
“Kişi sevdiği ile beraberdir.”[6] hadîs-i şerîfinden de anlaşıldığı üzere, bu dostluk ve beraberlik, sadece şu geçici âlemde değil, ebedî âlem olan âhiret hayatında da devam edecektir.
Mü’min girdiği ortamlarda rol model olabilendir. Arının konduğu yeri kırıp bozmadığı gibi, aksine ihyâ ve âbâd edendir. Müslümanlığın zarâfetini, hoşgörüsünü, tatlı dilini, firâsetini üzerinde layıkıyla taşıyandır. Bilir ki, yaptığı yanlışlıkların zararı sadece kendine değil, bütün müslümanlığa olabilecektir.
Mü’min, İslâm’ın şartlarını yerine getirmekle kendisini âbâd ettiğinin, ancak yaşantısının her alanında örnek müslüman olarak bütün insanlığı ihyâ ettiğinin şuurunda olmalıdır.
Mü’min, aklını kullanabilen ve düşünen bir fert olmalıdır. Unutulmamalıdır ki, âhiret azığını biriktirmek, sadece kılınan namazlarla ve tutulan oruçlarla değil, bu farzların yanı sıra insanlığa sunulabilecek hizmet ve katma değerlerle mümkün olabilmektedir.
Mü’min, arı misali çalışkan olandır. Tembel tembel bir köşeye çekilip ondan-bundan şikâyet ederek hayat geçirmek, büyük hüsrandır. Tatil günlerini iple çeken günümüz müslümanları bilmelidir ki, “ara tatil” kabirde, “esas tatil” âhiret âleminde Cenâb-ı Hakk’ın cemâliyle buluşulduğunda olacaktır. O güne kadar din hususunda yorulmak, üşenmek, ertelemek, vazgeçmek, mü’minin lügatinde yer almaz!
Hülâsa mü’min, şu dünya âleminde arı misâli olmalıdır. Öyle ya, âlem-i mahşerde haşr olunduğumuz vakit, bir küçük arı kadar bile değerimizin olmadığını gördüğümüzde, artık iş işten geçmiş olur ve bu pişmanlıklarımız kimseye bir fayda vermez.
Yüce Mevlâmız, cümlemizi o zor günde petekleri boş olup kaybedenlerden değil, âhiret azıklarıyla peteklerini doldurmuş olup kazananlardan eylesin… Âmîn.
[1] Buhârî, Îmân 4-5.
[2] Tirmizî, Îman 12, (2629).
[3] Ahmed bin Hanbel, II, 199.
[4] İbn-i Mâce, Eşribe, 10.
[5] et-Tevbe, 119
[6] Buhârî, Edeb, 96.
YORUMLAR