Bir önceki yazımda, insanoğlunun hayat kalitesini belirleyen en önemli bahislerden birisi olan “münâsebetleri/ilişkileri” farklı bir mercek altında değerlendirmeyi denemiştim. İlk olarak ilişkilerin keyfiyetini belirleyen “güven duygusu”nun bebeklik döneminde nasıl oluştuğunu ve daha sonra bu temel güven hâdisesinin sonraki sosyal ilişkileri nasıl yönlendirdiği hakkındaki bilgi ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmıştım.
Bugün ise bu mevzu üzerinden devam edip, kişinin kendisine ve kendisi dışındaki insanlara duyduğu güven ya da güvensizlik duygusu sonucu oluşan farklı kişilik tiplerini ve ilişki çeşitlerini izah etmeye çalışacağım. Kişinin kendisi ve diğerleri için algıladığı güven veya güvensizlik durumu, dört farklı sosyal bağ kombinasyonu ve dört farklı kişilik yapısı oluşturur:
1-Kendisi güvenilir-Diğeri güvenilir (Güvenli bağlanma)
2-Kendisi güvenilir-Diğeri güvenilmez (Kayıtsız bağlanma)
3-Kendisi güvenilmez-Diğeri güvenilir (Saplantılı bağlanma)
4-Kendisi güvenilmez-Diğeri güvenilmez (Kaygılı bağlanma)
Güvenli Bağlanma
Bebeklik dönemi ideal şartlarda geçtiğinde; yani bebek her ihtiyaç duyduğunda annesi ilgi, istek, şefkat ve merhametle bebeğin yanına koşuyor ve onun ihtiyacını gidermek için çabalıyorsa, anne ile bebeği arasında düzenli ve güvenilir bir râbıta hâli hâsıl olur. Hattâ bu hâl, anne ile bebeğin aynı yerde olmadığı durumlarda dahî belli olur. Bebeğini düşünen ve özleyen annenin sütü fazlasıyla akmaya başlar, onun kokusunu burnunda hisseder. Karşılıklı bir huzur ortamı sayesinde bebeğin fizikî, zihnî ve sosyal gelişimi sağlıklı seyreder. Annesinin yakınında olduğundan emin olan bebek, kendisine güvenir ve çevresini tanımak için istek duyar. Emeklemeye başladıktan sonra sanki aralarında görünmez bir ip varmış gibi anneden belli bir mesafe uzaklaşarak etrafını inceler, gözünün ucuyla sık sık annesinin yakınlığını kontrol eder. Annesi yakınlarda değilse kendisini güvende hissetmez ve ağlamaya başlar, annesini tekrar kucakladığında kısa bir süre sitem yapar, sonra oyun oynamaya ve etrafını incelemeye devam eder. Bu kaliteli ve ideal bağlanma şekli, kişinin hem kendine olan güvenine, hem ileriki yaşlarda kurulacak sosyal ilişkilerde hissedeceği güvene ve dahî Yaratıcısı’na olan güven duygusuna zemin hazırlar.
Ferdî olarak kendi özünü değerli, ilgilenilmeye ve sevilip sayılmaya lâyık bir şahıs olarak görür; karşısındaki kişileri değerli, güvenilir, sevmeye ve ilgilenmeye lâyık olarak algılar. Bu durum ise, kişinin bütün sosyal çevresi ile arasında uyumlu bir râbıta hâli oluşmasına sebep olur. İlâhî düzenin, bir Yüce Kudretin; istekle, merhametle ve şefkatle yaratılanlara tasarruf etmesi sonucu oluştuğuna inanır. Yaratıcısına güven duyduğu için tevekkül konusunda sabırlıdır, sahip olduğu nîmetler için şükür hâli içerisindedir. Aynı annesinin yakında olduğunu bildiğinde kendisini huzurlu hisseden bir bebek gibi, Allâh’ın yakınında olduğunu bildiğinde bir kul olarak kendini güvende ve huzurlu hisseder.
Kayıtsız Bağlanma
Bebeklik döneminde oluşan hatalı bağlanma çeşitlerinden birisidir. Anne, bebeğin bencil büyümesini, bilinçsiz olarak davranışları ile teşvik eder. Bebek henüz ihtiyacını hissetmeden ona sürekli verme meylindedir.
Bu tip ortamda yetişen bir bebek, annesinin yakınlığını kontrol etme ihtiyacı hissetmez, anneden uzaklaşabilir, onun uzaklaşmasına duyarsız davranır. Aynı davranış şekli, erişkinlik döneminde de devam eder. Kişi, kendisine çok fazla güvenmesine rağmen, diğerlerini güvenilir bulmaz. Sosyal açıdan sağlıklı ilişkiler geliştiremezler. Başkaları hakkında fazlaca eleştirici algıları vardır. Bencillik duygusu, kişinin Yaratıcısı’na da tam mânâsıyla teslim olmasına ve O’nun gücünü idrâk etmesine engel olur. Zira o, kendisini oldukça güçlü hissetmektedir. Tasavvufta sıkça yerilen, terk edilmesi tavsiye edilen enâniyet duygusu, kişinin kibirlilik, kayıtsızlık içinde münferit bir hayat sürmesine sebep olur. Bu tip bağlanmış kişilerin yakın çevresindekiler; eşi, çocukları, arkadaşları da hak ettikleri ilgi, sevgi ve saygıyı alamazlar.
Saplantılı Bağlanma
Bu bağlanma şeklinde anne, annelik vazifelerini yerine getirir; fakat bu vazifeleri istekle yerine getirme konusunda sıkıntı yaşar. Çocuk bakımı, onun için katlanılması gereken zor bir süreçtir. Birlikte yapılan faaliyetlerde eğlenceye ve oyuna yer verilmez. Bu tip bir ortamda yetişen çocuk, kendisini sevilmeye değer, kıymetli bir fert olarak algılamaz. Kendisini sürekli başkalarına muhtaç bir kişi olarak algılar. Diğerlerinden onay almak için gereksiz fedâkârlıklara girişir. Bu çabalarının sonucunda yaşamaya çalıştığı, aslında güven duygusudur. Bu çalışmaları onu mutlu etmeye yetmez. Etrafından beklentisi yoktur.
Geçtiğimiz aylarda Kahramanmaraş’ta annelerinin vefatından sonra hep birlikte intihar eden 4 kardeşin içler acısı hikâyesi, bu bağlanma şeklini çağrıştırmaktadır. Kardeşlerin, annelerinin yokluğunda yaşadıkları güvensizlik duygusu ile başa çıkamamaları ve intiharı seçmeleri hatalı bir bağlanmayı düşündürmektedir.
Saplantılı râbıta sonucu kişi, Yaratıcısı’na teslim olmakta ve O’nun gücüne inanmakta zorlanmamasına rağmen, kendisine güven duymadığı için, Yaratıcısı tarafından unutulduğunu, fazla önemsenmediğini düşünüp karamsarlık yaşayabilir. Cezalandırılma ve mahrum kalma korkusu, sevilip mükâfâtlandırılma ümîdini aşar.
Kaygılı Bağlanma
Bu sosyal bağ kombinasyonunda kişi, ne yazık ki, ne kendisine, ne de çevresindeki diğer kişilere inanıp güvenemez. Bebeklik dönemi, sürekli değişen bakıcılarla geçmiştir, bu durumda bebek içlerinden bir tanesine aşırı bağlanır, fakat düzenli bir birliktelikleri olmadığı için bağlandığı kişiye güvenemez. Her bakım veren kişinin ilgilenme şekli, bebeğin ihtiyaçlarına karşı duyarlılığı farklıdır. 0-1 yaş döneminde, düzenli bir duygusal alma-verme davranışı gelişememiştir. Bu kaygı verici durum, kişinin ilerideki yakın ilişkilerine olumsuz tesir eder. Kişi, başkalarına bağlanır, fakat güven duymakta zorlanır. Evlenmekten korkar, zaman zaman mânâsız alınganlıkları ve kaprisleri olabilir. Yaşadığı güvensizlik problemi, bütün hayatını endişe çemberi içine alır. Kendisi huzur duygusundan uzak bir hayat sürerken yakın çevresindekileri de huzursuz eder.
Îman noktasında da teslîmiyet, mutlak bir güven duygusu gerektirir. Kaygılı bağlanan fertlerin güven duyguları, bebeklik dönemindeki ihmalkâr davranışlarla köreltildiği için teslimiyet konusunda da güçlük yaşamaları oldukça normaldir.
0-1 yaş arası mâsum bebeklik dönemi, anne-bebek ilişkisinin ileride belirlediği şemalar düşünüldüğünde o kadar da mâsum gözükmüyor. Genellikle anne-babalar, yapılan yanlışların, çocukların kişiliğine bu kadar erken dönemde tesir edeceğini pek düşünmezler. Çocuk konuşmaya başlayıp kendini ifade ettiğinde ise, anne-babaları yanlış bir söz ve davranışta bulunma kaygısı alır. Hâlbuki özellikle annelerin, aynı hassasiyeti, çok daha erken dönemde göstermesi ve ileride oluşabilecek sağlıklı râbıtalara zemin hazırlaması gerekir.
Eğer annenin, doğumun ardından hemen çalışmaya başlaması gerekiyorsa, bebeğine onun kadar kaliteli ve karşılıksız sevgi sunabilecek olan anneannelerin/babaannelerin bakmaları daha uygundur. Annenanne/babaanneler de bebek bakımı için müsait değillerse, bir başkasının desteğine ihtiyaç duyulur. Destek istediğiniz kimse, bebeğinize sadece fizikî bakım verecek kimseler olmamalıdır. Onlara, tam ihtiyaç duydukları anda, gereken sevgi, ilgi, şefkat ve ihtimamı gösterecek kimseleri arayıp bulmak şarttır. Çünkü bu kişinin, bebeğinizle kurduğu bağ, onun hayata ve insanlara bağlanma şeklini belirleyecektir. Bu bağlanma stili ise, onun istikbaldeki ilişkilerini şekillendirecek ve yönetecektir. Güvenilir, tecrübeli, merhametli, bebekleri ve işini seven, sorumluluk sahibi, iletişim becerileri olan, ev kazaları konusunda ilk yardım bilgisi olan ve en az bir yıl boyunca aynı istek ve motivasyonla sizin bebeğinize bakım verecek kişi de bebeğinizin sağlıklı bağlanmasını, güven duygusu geliştirmesini destekleyebilir.
Hem anne, hem de bebeğin ruh sağlığı için en ideal durum ise, doğumun ardından en az bir yıl annenin bebeğine bizzat bakım vermesidir.
YORUMLAR