Steril bir ortamdan, mikroorganizmalarla dolu bir dünyaya gelen bebeği, ilk günlerde enfeksiyonlara karşı koruyacak bir gıda gerekmektedir. Bu da anne sütüdür. Bu süt; ağız sütü (kolostrum) olarak adlandırılır ve bir damlasının bile ziyan edilmeden bebeğe verilmesi gerekmektedir.
Mikroplara karşı antikor, protein ve mineral deposu olan bu süt, bebeğin ilk aşısı gibidir. “Anne, yeni doğum yapmış, bu sebeple yorgundur!” diyerek, emzirmenin geciktirilmesi uygun değildir. Saatler süren doğum hâdisesi sonrasında, bebek de yorgundur ve acıkmıştır.
Doğum şekli ne olursa olsun; doğumdan hemen sonra bebeği anneye verip, emzirmenin başlatılması gerekmektedir. Zira anne sütü, bebek emzirildikçe uyarılmakta ve yapımı devam etmektedir. Anne, bebeğini emzirirken sütün muhtevası değişmektedir. İlk önce karbonhidrattan zengin bir ön süt; emzirmenin sonunda yağdan zengin bir son süt salgılanmaktadır. Bebekte tokluk hissini uyandırıp, onun memeden ayrılmasını sağlayacak olan bu son süttür. Eğer bebek, son sütü almadan emzirme bırakılırsa, kısa süre sonra tekrar emmek isteyecektir. Bu sebeple bebeğin, kendiliğinden emmeyi bırakmasını beklemek gerekmektedir.
Bebek büyüdükçe, sütün miktarı da, muhtevası da değişmektedir. Yeni doğan bebeğin,
İlk 1-2 haftada, bir öğünde aldığı süt miktarı 60-90 ml;
3 hafta ile 2 ay arasında 120-150 ml;
2-3 ayda 150-190 ml;
3-4 ayda 180-210 ml;
5-12 ayda 210-240 ml’dir.
Ortalama beslenme sayıları ise;
İlk haftada 6-10 defa;
1 hafta-1 ayda 6-8 defa;
1 ay-3 ayda 5-6 defa;
3 ay-7 ayda 4-5 defa;
7 ay-9 ayda 3-4 defa;
9 ay-12 ayda, 3 defadır.
Bunlar, yaklaşık ve ortalama olan değerlerdir. Her annenin sütü bebeğine özel ve yeterlidir. Aslında bir annenin sütü, aynı anda iki bebeği büyütebilecek kadardır. Bu sebeple sütün yetip yetmemesi konusunda, yersiz endişelere kapılmamalı; bebek istedikçe ve sık sık emzirilmelidir.
Anne sütü, tabiî bir sâkinleştiricidir. Anne sütünün içindeki kimyevî maddeler, bebeğin daha kolay uykuya dalmasını sağlamakta; sinirli bebekleri kolayca sâkinleştirmektedir.
Yapılan çalışmalar; anne sütüyle beslenen bebeğin, ağrıyı daha az hissettiğini göstermektedir. 1.000 bebek üzerinde yapılan bir araştırmada; anne sütünün içindeki kimyevî maddelerin, bebekte tabiî ağrı kesici maddeleri açığa çıkardığı ve anne sütünün en tesirli tabiî ağrı kesici olduğu keşfedilmiştir. Ayrıca emzirilen bebeklerin, anneleriyle yakın temasta bulunmalarının verdiği huzur ve güven duygusu da, bebeğin ağrısını hafifletmektedir.
Hiçbir sebep olmadan, bebeklerin âniden ölümü, “ânî bebek ölümü sendromu” olarak adlandırılmaktadır. Mama ile beslenen bebeklerde bu risk daha yüksek bulunmuştur. İlk 4-6 ay tek başına anne sütü verilmesi ve ardından uygun ek gıdalara başlanması ile, yılda 1,3 milyon bebeğin ölümünün önlenebileceği hesaplanmıştır.
Anne sütü; bebeği, ishalden, menenjitten, solunum sistemi hastalıklarından, orta kulak iltihabından, (tip-1) diyabetten, bazı kanser türlerinden, eklem romatizmasından, obeziteden, zaafiyetten, reflüden, diş çürüklerinden, bazı görme kusurlarından, bağırsakların iltihâbî rahatsızlıklarından, astım ve alerjik hastalıklardan… vb. korumaktadır.
Anne sütü, genel sağlık harcamalarında azalma sağlamakta, âileye hiçbir ek mâlî yük getirmeden, bebeğin ilk 6 ayda bütün ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Bu sebeple de, anne sütü bebeğin en ekonomik beslenme şeklidir.
Anne sütündeki kolesterolün, inek sütü ve mamalardan yüksek oluşu, bebekte yağ metabolizmasının sağlıklı bir şekilde gelişimine sebep olmakta, bu da kişiyi ileriki hayatında damar sertliğinden korumaktadır.
Anne sütünde, protein ve mineral içeriği, inek sütü ve mamalardan daha azdır. Bu bebeklerin böbreklerine daha az yük getirmektedir. Çünkü fazla protein ve mineral, idrarla atılmaktadır. Bebeğin büyüme ve gelişmesi için önemli ve gerekli olan demir, çinko gibi mineraller, anne sütünde bulunmakta ve de bunların bağırsaktan emilmesi, diğer sütlerden çok daha fazla olmaktadır. Anne sütü, D vitamini dışında ilk 6 ay, bebeğin su dâhil bütün ihtiyaçlarını karşılayacak vasıftadır.
Anne sütündeki proteinlerin önemli bir bölümü, süt serumu proteinleridir ve bunlar bebeği en hassas olduğu dönemde, enfeksiyonlara karşı korumaktadır. Ayrıca sindirimi de, inek sütündeki proteinden çok daha kolaydır. Anne sütü, bebeğin midesini kolaylıkla terk ettiği için, emzirilen bebekler, mama yiyenlere göre daha çabuk acıkmaktadırlar.
Anne sütünde bulunan yağlarda, doymamış yağ asidi oranı yüksektir. Bu yağ asitleri hem inek sütündekilerden 8 kat fazla, hem de hazmı çok kolaydır. Yeni doğan bebeğin deri altı dokusunda bu yağ asidi miktarı çok azdır ve bunun gıdalarla dışarıdan alınması gerekmektedir. Hayatın ilk 4 ayında, vücutta üretimi mümkün olmayan bu yağ asidi, inek sütü ve mamalarda olmayıp, sadece anne sütünde bulunmaktadır. Beyin ve sinir dokusunun gelişimi için, son derece önemli olan bu yağ asitlerinin bebeğin beyin dokusuna geçişi, sadece anne sütüyle beslenerek mümkün olmaktadır. (Devam edecek)
YORUMLAR