Anne Karnında İkinci Üç Ay

Bebek ikinci üç aya adımını, 13. hafta ile atmaktadır. Çok kritik bir dönem geride kalmıştır. Kök hücre oluşmasının ve hücre faklılaşmasının ön plânda olduğu ve insanın temelinin atıldığı ilk üç ay; dışarıdan gelen zararlı tesirler (ilâç, enfeksiyon vs.) açısından en riskli dönemdir. İkinci üç ayda, bebek, bu açıdan daha güvenli bir dönemdedir.

Anneler açısından da hamileliğin en rahat geçtiği aralık, ikinci üç aydır. Zira ilk aylar, zigotun yeni oluşması, rahme tutunması, vücudun embriyoya adaptasyon süreci anneyi de zorlamaktadır. Bulantı-kusmalar, çoğunlukla bu aylarda olur. Bu dönem; kabızlık, sık idrara çıkma, sürekli uyuma isteği, iştahsızlık vs. gibi; annenin beslenmesinden, tuvalet alışkanlığına, uykusundan seyahatine, her şeye tesir etmektedir.

İkinci üç ayda ise, anne de fetüs de birbirine uyum sağlamış görünmektedir. Bulantılar giderek azalır, hattâ pek çok annenin iştahı artar. Psikolojik açıdan da annelerin daha rahat olduğu müşâhede edilir.

İlk üç ayın en önemli hâdisesi, “hücre farklılaşması” iken, şimdi “sayı artışı” ön plândadır. Bu dönem, fetüsün en hareketli zamanıdır. Kıvrılma, tekme atma, sıçrama, kasılma, dönme, eller ile karmaşık hareketler yapma, emme, yutkunma, yakalama gibi birçok davranış sergiler. Plânlı hareketleri geliştiren beyincik hızla büyür. Kaşlar, kirpikler, vücut tüyleri belirir, derinin koruyucu tabakası oluşur. Fetüs, safra ve idrar üretebilir, işitebilir. İç sistemlerin olgunlaşması devam etmektedir. Bu dönemin sonuna doğru epey kilo almış ve boyu uzamış olacaktır.

  1. haftada, annenin karnına temas ile fetüs irkilir. Avuç içine dokunulursa parmakların kapanması gibi pek çok refleksi de kazanmıştır. Sinir hücreleri çoğalır ve bağlantılarını artırırlar. Yüz gelişimini sürdürür, kaburgalar fark edilebilir. Karaciğer safra, böbrekler idrar üretir. Ürettiği idrarı, içinde yüzdüğü sıvıya bırakır; steril olan bu sıvıyı yutar, tekrar ortama bırakır. Bu böylece doğuma kadar devam eder. Çoğunu kendisinin ürettiği sıvı içinde, kıvrılarak oturan fetüsün oyuncağı, göbek bağıdır. Bu oyunlar esnasında fetüsün vücuduna ve boynuna dolanan göbek bağının muhteşem yaratılışı, onun kopmasına ya da kör düğüm olup dolaşımının durmasına izin vermez.
  2. haftada gelişim devam etmekte, fetüs daha da hareketlenmektedir. Dışarıdan yapılan uyarılarla yer değiştirebilir. Kendi kendine de ortalama her 3 saatte bir yer değiştirip, amniyon sıvısı içerisinde dolanır. Başparmağını, diğer parmaklarından ayırıp ağzına sokabilmektedir.

Akciğerler, anne rahminde sönük durumdadır. Zira anne rahminde fetüsün kanı akciğerlerce değil, göbek kordonu aracılığı ile temizlenir. Yani kirlenen kan, annenin dolaşımında temizlenir. Doğumla beraber bu organlar çalışmaya başlar. Haftalardır istirahatte olan bir organ, doğar doğmaz ânında nasıl faaliyet kazanır? Hem de hiç şaşırmadan ve gecikmeden?! Bu, o kadar önemlidir ki, göbek bağı ve anne dolaşımı ile bağlantısı artık kalmayan bebeğin, kanını temizleyecek olan akciğerlerin, bu kritik vazife için test çalışmaları aylar öncesinden yapılır. Solunum alıştırmaları, bu haftada başlar ve doğum sonrası için akciğerler hazırlanır.

Yüz olgunlaşmaya devam eder, yanaklar yağ ile dolgunlaştırılır, artık daha sevimli görünür. Uzmanlar için cinsiyeti belirlemek gitgide kolaylaşır.

  1. haftada; boy 10,5-11,5 cm; ağırlık 50 gramdır. O, bu hâliyle tavuk yumurtasından daha büyüktür. İskelette kemikleşme artmakta, bu da eklemlerin kolay hareket etmesine sebep olmaktadır.

Bu haftada şeffaf deri, aşırı ince tüyler tarafından sarılır. Bunlar fetüsün suyun içinde buruşmadan ve şişmeden durmasına yardımcı olup, amniyon sıvısının tazyikinden onu korurlar. Ayrıca vücut ısısını da düzenlerler. Saçlar da oluşmaya başlamıştır.

Yapılan ultrason incelemelerinde bebeğin kaşını çatıp, yüzünü buruşturabildiği, göz kırpma gibi mimik hareketlerinin belirginleştiği görülmüştür.

  1. haftada boyu da uzamış, ağırlığı da artmıştır. Kollar ve bacaklar tamamlanmış ve hareketlilik artmıştır. Altıncı haftada dakikada 125 olan kalp atışı, bu haftada 160’lara çıkmaktadır. Bu hız, erişkin kalp atış hızının tam 2 katıdır. Anne rahmindeki hızlı büyümeye kan ve can yetiştirebilmek, böyle bir atımı gerekli kılmaktadır. Doktorlar, bu haftada annelere bebeklerinin kalp atış seslerini dinletebilirler. Pek çok annenin tarif ettiği üzere bu, dörtnala koşan bir atın ayak seslerini andırmaktadır.

Fetüsün anne rahminde duruşu câlib-i dikkattir. Eller yumruk şeklinde, bükülmüş ve kavuşturulmuş, bacaklar bükülmüş ve kasığa doğru çekilmiştir. Böylece yer tasarrufu yaptırılmıştır. Bebekler dünyaya geldiğinde, haftalardır daracık bir alana nasıl sığdığına hep hayret edilir. Onu rahme oturtan, bulunduğu yeri en tasarruflu şekilde kullandıran, şu anda işine yaramayan organları ona vererek, alıştırmalarla aylar sonra adım atacağı dünyaya onu hazırlayan şefkatli gücü görmezden gelenler, sanat eseri olan insan yavrusunu, akılsız atomların insafına terk etmişler demektir.

Lâkin anne rahmindeki planlı tasarımın ve mükemmel gelişimin her safhası, kör bir tesadüfe havale edilemeyecek detayları muhtevîdir. Sonsuz bir ilim sahibi tarafından idare edilen bu süreçte, tabir-i câizse, bebek her an emin ellerdedir ve hiçbir zaman başıboş bırakılmaz. Kâinatın da, insanın da, yaratılışta kullanılan her bir zerrenin de sahibi olan yüce Allah, hiçlikten alıp varlığa taşır, âlemin gözbebeği olan âdemi… Âlemleri de hizmetine verir. Her şeyden habersiz bir şekilde gelişimini sürdüren bebeği, en sağlam karargâha, en uygun pozisyonda yerleştirir. Ortam muhteşem bir klima sistemiyle donatılarak en uygun sıcaklığa ayarlanır. Mükemmel tasfiye ve koruma sistemleriyle her türlü zararlı tesirden muhafaza edilir. Düşmelerden, çarpmalardan koruyacak bir sıvı üretilirken, bu sıvının içindeki tazyikten korunmasını sağlayacak sistemler var edilir. Suyun içinde boğulmadan gelişimini sürdürmesi sağlanır. Aylar sonra gideceği mekâna göre her türlü hazırlık ve alıştırma yaptırılır.

 Yumruk kadar bir yerde, gelişmekte olan bebeğe yönelik her türlü konforun tedbiri alınır, yeri ve zamanı geldiğinde büyük bir ustalıkla devreye sokulur. Bu tedbirler sayesinde, dış dünyadan tamamen farklı şartlara sahip olan ana rahminde haftasını dolduran bebeğin, dünyaya gözünü açtığında hiç zorlanmadan bu mekâna adapte olması sağlanır. Daha saymakla bitiremeyeceğimiz işlemler, birbiriyle bağlantılı olarak, mükemmel bir şekilde adım adım gerçekleştirilir; kâinatın özü, süsü ve ziyneti olan âdem için…

Bütün bu plânların muhteşem ve mükemmel tasarımların ihsan edildiği, âlemlerin emrine musahhar kılındığı, insanoğlundan istenen nedir? Bir “hiç” iken, âlemin gözbebeği olarak, halk edilmenin hikmeti nedir? Soluk almaktan sindirime, sinir sisteminden harekete kadar saymakla bitiremeyeceğimiz harikaları muhtevî, benzerini kimsenin yapamayacağı cihazlarla donatılmanın sebebini hiç tefekkür ettik mi?

“O, göklerde ve yerde ne varsa, hepsini kendi katından (bir lütfu olmak üzere) size âmâde kılmıştır. Elbette bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır.” (el-Câsiye, 13) buyuran Rabbimiz, bizden düşünmemizi isterken bunları boşuna yaratmadığını da şöyle bildiriyor:

“Biz; yeri, göğü ve ikisinin arasındaki şeyleri, oyun (eğlence) olsun diye yaratmadık.” (el-Enbiyâ, 16)

Demek ki sebepler, sırlar ve hikmetler var. Şu uçsuz-bucaksız görünen kâinat, onun üzerinde toz zerresi kadar bile yer kaplamayan insanoğlunun emrine verilmiş. Lâkin boşu boşuna ve günü birlik keyifler için değil! Düşünmek ve ibret almak, kendisine ihsan edeni fark etmek, tanımak ve nihayet O’na şükretmek için, kul olmak için…

“Ben, cinleri ve insanları ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım” buyuruyor Allah Teâlâ, Zâriyat Sûresi 56. âyet-i kerîmede…

İlâhî vahiy, Sevgili Peygamberimizin tertemiz kalbine nâzil olurken; gelen ilk âyetler, her şeyi yaratan Rabbimizi ve O’na nasıl vâsıl olacağımızı bildirmektedir. Bütün kâinatı, O’nun adıyla, gönül gözü ile “oku”mamız emir buyrulurken, insanın ana rahminde geçirdiği bir safhaya vurgu yapılmaktadır. Yaratılışın başında geçirilen “aleka” safhası, insana niçin yaratıldığını hâl lisanı ile anlatmaktadır. Acziyetin misâli olan bu safhada, ana rahmine nasıl bağlanıp teslim olduysa ve bu şekilde, karanlıkların içindeki süresini güvenle doldurup aydınlığa kavuştuysa, “er-Rahîm” olana da öylece teslim olup bağlanmalı ki; dünya imtihanlarının karanlıklarından huzurla geçip âhiret yurdunun ebedî aydınlıklarına kavuşabilsin, sonsuz saâdete erebilsin.

“Anılmaya değer bir şey değil”ken, “karışık bir nutfe”den bizi yaratan, çeşitli safhalardan geçirerek güçlü çağımıza ulaştıran yüce Rabbimiz; bizi hamâkattan muhafaza eyle! Nefsânî hazların esaretinden kurtulup, Sana kul olabilmenin sultanlığını tattır bizlere!. Nasıl ve niçin yaratıldığımızı idrâk edebilmeyi, gerçek mânâda okuyabilmeyi, âyet-i kerîmelerin muhtevasında bir ömür sürebilmeyi nasîb eyle! Üzerimizdeki lütuflarını gören bir gönül gözü ihsan edip, hoşnut ve râzı olduğun samimi kullarının arasına bizleri de dâhil eyle! Âmîn, yâ Muîn.

PAYLAŞ:                

Betül Nefise İnal

Betül Nefise İnal

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle