ANILSIN O DEMLER*...

- Müslümanlar, bir zamanlar benim bir gönlüm vardı.1 -

 

“Yâd bâd an ki nihâyet nazarî be mâ bud

Eser-i mihr-i to ber çehre-i mâ peydâ bud”2

 

Anılsın o demler ki, bana dönüktü yüzün. Ve senin muhabbetinin alâmeti benim yüzümde görünürdü.

Anılsın o demler ki, bakışların gün ışığı gibi eritirdi nefsimin buz dağını. Sözlerin çiçek açtırırdı rûhumun bütün ağaçlarına.

Anılsın o demler ki, geceler geçirip sabaha ererdik beraber; senden ve benden başka kimse yoktu, yalnız Hazret-i Allah bizimleydi.

Anılsın o demler ki, sen tebessüm edince bir mum yanardı yüzünde ve benim bîçâre gönlüm pervâsız bir pervâne kesilirdi cemâline.

Anılsın o demler ki, edeple susulup baş eğilen mübârek mecliste coşku ile gülen yalnız “muhabbet” idi.

Anılsın o demler ki, muhabbet aydınlık bir tebessüm olurdu da aydınlatırdı sohbetimizi... Sözlerinden incelikler, sırlar devşirirdim.

Anılsın o demler ki, yâr, perdelerini açmıştı da cihânı nûrlandıran nice zâtlar arasında nasıl seçkin bir yeri olduğunu görmüştüm.

Anılsın o demler ki, muhabbetle susarak geçerdi o tatlı zamanlar. Bugün zâhire takılıp kalmışım. Vecdsiz, hâlsiz…

Anılsın o demler ki, sözümde, hâlimde, davranışlarımda ne varsa hata, eksik, kusur adına, sunulurdu huzûra, düzeltirdin hocalara has o mübârek şefkatle…3

Anılsın o demler ki, senin yakınında idim. Işığın vuruyordu her pencereden. Açılınca sen giriyordun her kapıdan…

Anılsın o demler ki, râbıtamız kuvvetliydi. Gül gibi daima sendeydi kulağım. Zambak gibi tertemizdi varlığım. Ve sen ne dilersen onu söylerdi dilim, onu yazardı kalemim.

Anılsın o demler ki, aklıma mânâ sırlarını öğretirdin. Muhabbet de şerhini yapardı, her zorlu husûsun…

Ah, nerede tuzağa düşürdü cevr u cefâ beni?

Feryat, nerede kaldı o nâz ve niyâz günleri?

“Yârimden aslâ ayrılmam!” derdim, temizce bir niyetti gönlümdeki...  Ne gayret işe yaradı oysa, ne gönlüm...

Yine seni andım da muhabbet doldu gecem; gönlü acı ile ağırlaşmış, ayakları bataklıkta muhabbetin...

“Ayrılık derdine sebep ne?” diyorum durmadan, aklım şaşkın ve suskun…

Fîrûze bir âlem imiş senli günlerim; parlak ve âsûde. Ne çabuk gelip geçmiş!..

Dostlar, duymuştunuz değil mi şen gülüşümü? Gâfilâne, câhilâne... Az sonra alıcı bir kuşa yem olacağını bilmeden ötüp duran, sekip duran bir keklik gibi4...

* * *

Dostlar, anın o geceleri ki, yâr ile sohbet ederek sabahlardık.

Hatırlayın, kendi eli ile kendini eşiğe bağlayan köleleri…

Muhabbet meclisinde sevgilinin sesi yükselince bizim feryâdımızı duysun gönül kulağınız… Sevgilinin halvetine erince bizi de anın.

Muhabbetle bakınca yâr, bizi de anın.

Mutlulukla dolduğunuz demlerde bizim duâlarımızı da hatırlayın.

Bir zamanlar biz sevgiliden gelen gama aldırış bile etmezdik. Görün şu kaderin cilvesini ki, ayrılık gamı ile doldurdu ömrümüzü. Siz anın bizi…

Ey şimdi sevgilinin civarında bulunmakla şereflenenler; merhamet buyurun da, bir zamanlar o kapının eşiği olmuş yüzleri de anın!5

 

“Rûz-i vasl-ı dûst-dârân yâd bâd

Yâd bâd an rûzgârân yâd bâd”6

 

Hatırlansın dostun vuslat günü, anılsın o demler… Gam, zehre buluyor hayatın tadını. Muhabbet günlerinin âfiyet şeker olan günleri hatırlansın. Hatırlayıp anmasalar da beni selâm olsun dostlara, binlerce kez! Dünya bağ oldu ayaklarıma, neyleyim… Üzerimde hakkı bulunanlara Allah selâmet versin…

Gözyaşı ile aranır mı sevgilinin yurdu, bir ırmak nasıl ararsa selvi boyluyu.

İstîdâtlarım kapalı kaldı işte… İstîdâtları açacak dostların yâdı kaldı geriye…7

...........

Sendeki vefâ ve mürüvvet hakkı için, Hâfız’ın kabrine bir uğra, dünyadan seni arzulayarak gitti8

 

* Hâfız-ı Şîrâzî’den gazel okumaları...

 

1Hâfız Divanı, “Muselmânan marâ vaktî dilî bud” 

 2, 3  Hâfız Divanı.

4 Hâfız Divanı, “Yâd bâd an ki ser-i kûy-ı toem menzil bud”

5 Hâfız Divanı, “Muâsıran zi harîf-i şebâne yâd ârîd”

6, 7 Hâfız Divanı.

8 Hâfız Divanı, “Dûş der halka-i mâ kıssa-i giysû-yı to bud”

 

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle