Küçük kızımın veli toplantısında öğretmeni, çocukların âileleriyle olan ilişkilerinden bahsederken:
“-Bazı çocuklarda güven eksikliği var. Ben bu problemin temeline inmeye çalıştım. Çocuklara, âileleriyle ilgili sorular sorduğumda bazı öğrenciler âilelerinin kendileriyle ilgilenmediğinden bahsettiler. Bir öğrencim ise «Annem beni sevmiyor!» dedi. Ben, «Annenin seni sevmediğini nereden anladın?» sorusunu yönelttiğimde, öğrencim «Çünkü annem, sohbetlerini benden daha çok seviyor, benden fazla sohbetlerini düşünüyor, benimle ilgilenmiyor!» cevabını verdi.” diyerek öğretmen âilelerin, çocukları üzerinde en çok yaptığı hatalardan birine dikkat çekmiş oldu.
Yakup -aleyhisselâm-, daha çocuk yaşta olan Yusuf -aleyhisselâm-’ın görmüş olduğu rüyayı çok dikkatli bir şekilde dinlemiş ve:
“-Rüyanı kardeşlerine anlatma!” diye de nasihatte bulunmuştu.
Bir peygamber, çocuğunu karşısına alıyor ve çok dikkatli bir şekilde yaşamış olduğu hadiseyi dinliyor. Çocuklarının güven eksikliği ve benzeri gibi problemlerinden şikâyetçi olan annelere sormak lâzım; bir peygamber olan ve sadece bir sohbet grubunu değil bir kavmi terbiye ile görevli olan Yâkup -aleyhisselâm- kadar çocuğumuzu, onların rüyalarına varıncaya kadar dinleyecek vaktimiz var mı?
Yine bir kavme değil, âlemlere Peygamber olarak gönderilen Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- mübarek torunları ondan bir deve istediklerinde:
“-Hadi oradan sizinle uğraşacak vaktim yok!” demedi. Mübarek bedenlerini eğerek torunlarını sırtına bindirip:
“-Hadi bakalım, bundan daha iyi deve mi olur?” diyerek torunlarıyla nitelikli vakit geçirmişti.
Torunları için bu ilgi, en pahalı deveden daha değerliydi. Bu hadisenin, Peygamber Efendimiz’in mübarek torunlarının gönüllerinde nasıl bir iz bıraktığını, kendilerinden sonraki nesillere tatlı bir hâtıra olarak bunu rivayet etmelerinden anlıyoruz.
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- sadece kendi torunlarıyla değil, bütün çocuklarla ilgilenirdi. Bu ilgi sayesinde her çocuk, kendisini özel sayardı. Bir gün Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Medine sokaklarından birinden geçerken,
sokakta oynayan çocuklar birden Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in etrafını kuşatıp bir halka içine alırlar:
“-Seni esir aldık; artık bizim esirimizsin!” derler.
Rahmet Peygamberi -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu yavruların oyununu bozmaz. O da onlara katılır:
“-Tüh!..” der, “Şimdi... Ben esirim; hâlim nice olacak, vah Bana!..” Çocuklar:
“-Esirlikten bir şartla kurtulabilirsin.” deyince O mânâ abidesi Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“-Kurtulmam için ne yapmam gerekiyorsa söyleyin, hemen yapayım!” karşılığını verir. Çocuklar:
“-Yâ Rasûlallah, ancak fidye verirsen kurtulursun.” diye şartlarını söylerler. O da:
“-Ama üzerimde verecek pek fazla şey yok!.” diye mukabele eder. Çocuklar:
“-Üzerinde ne çıkarsa râzıyız!” derler.
Allâh’ın Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- üstünü başını yoklayıp bir şey bulamayınca, Hazret-i Bilal’i eve gönderir ve Hazret-i Âişe Annemizin verdiği üç-beş cevizle kendisini çocuklardan satın alır.
Peygamber Efendimiz, çocukların bu hâline tebessüm ederek:
“-Kardeşim Yusuf gibi pek ucuza gittim!” der. Sonra da “Onu yanlarında alıkoymak istemedikleri için ucuz bir fiyata, birkaç dirheme sattılar.” (Yûsuf, 20) âyet-i kerîmesini okuyarak çocukların hayatında tatlı bir iz bırakıp onlara verdiği değeri gösterir.
Bu hâdise, bir insanın, hattâ yaşını başını almış dede konumundaki bir insanın, çocuklarla nasıl irtibat kurduğunu gösteriyor. O insan, sıradan birisi de değil!.. Bir devlet başkanı, bir ordu kumandanı, bir Peygamber… Dünyevî ve uhrevî makamların zirvesinde bir şahıs… Ama çocukların gönlünü yapmak için ayırdığı bu vakit, onun vakarından, kemâlinden bir şey kaybettirmiyor. Aksine çok şey kazandırıyor.
* * *
Yapılan araştırmalar, özellikle çocuğun gelişimindeki ilk beş yılda anne ve babaların çocuklarına vakit ayırmasının onların duygusal gelişimi açısından çok önemli olduğunu göstermektedir. Çocuğunuzla birlikte geçirdiğiniz vakit, onun özgüven gelişimi açısından çok önemlidir. Çünkü ona vakit ayırmanız, kendisine değer verdiğinizi gösterir: “Ben sana vakit ayırıyorum, çünkü sen benim için değerlisin.” demektir.
Ancak bu ilginin, anne ve babanın günlük işlerinin yoğunluğunu bir tarafa bırakıp sadece çocuklarına ayırdıkları bir vakit olması gerekir. Yoksa bir elinde kumanda, gözleri ve aklı televizyonda, kulağı çocukta olması; çocukla vakit geçirmek değil, sadece çocuğu oyalamaktır. Öğretmen üçüncü sınıfta bulunan öğrencilerin anne ve babalarına bir mektup yazmalarını istemiş. Bir kız çocuğu mektubunda, “Annem, televizyonun kumandasını tuttuğu kadar beni kucağında tutmamıştır. Annemden şefkat görmüyorum!..” diyerek, ilgisizliğin çocuk yüreğinde açtığı yaraya dikkatleri çekmiştir.
Amerika’da yapılan bir araştırmada önceden anne ve babalar, çocuklarıyla yarım saat göz göze gelerek konuşurlarken şimdi bu vaktin yarı yarıya indiği tesbit edilmiş. Artık anneler çocuklarıyla 24 saat içinde sadece 15 dakika göz göze gelerek konuşabiliyorlarmış.
Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, “Her sanat sahibi, sanatını görmek ve göstermek ister.” diyor. Çocuklar da eserlerini göstermek, anne-babasıyla paylaşmak ister. Annenin gözü, saniyesini dahî kaçırmak istemediği dizilerindeyken çocuğuna:
“-Hadi odana git, dolu oyuncağın var, onlarla oyna! Beni meşgul etme!..” diyor.
Hâlbuki şunu unutuyor: “Her oyun bir seyirci, her başarı bir iltifat bekler.” Unutmayalım ki, dünyanın en pahalı oyuncağı bile çocuk için anne ve babayla geçirdiği vakit kadar huzur vermez.
Son zamanlarda şöyle bir tâbir çıkmıştır: “Analı-Babalı Yetimler”!.. Eğitimci-yazar Sait Çamlıca, bu tabir hakkında şunları söylüyor: “Analı babalı yetimler tâbiri, yaşadığımız çağın çocuklarını anlatıyor. Bu bir iddia değil, maalesef gerçek!.. Annesi-babası sokağa attığı için, yetimhanelerde büyüyen birtakım çocuklar vardır. Bu çocukların çok farklı bir rûh hâli olur. Doyamadıkları sevgiyi ararlar hep... Sevgi ve ilgiye aç oldukları davranışlarından bellidir. Analı-babalı yetimler ise, anne-babasıyla aynı evde yaşadıkları halde ilgisiz anne-baba yüzünden sevgiye aç yetişen çocuklardır. «Ben çocuklarımla yeterince ilgileniyorum!» diyen ailelere, dizi karşısında geçirdikleri vakitler ile çocuklarıyla geçirdikleri vakitleri kıyaslamalarını tavsiye ederim.”
Çocuklarımız büyüyüp onların vakitleri azaldığında, bizim yaşlanıp vaktimiz çoğaldığında, çocuğumuzla birlikte bir bardak çaya hasret kalabiliriz. Çocuğumuzun bir bardak çayını bizimle paylaşmasını istiyorsak küçük yaşlarında onları, “analı-babalı yetimler” sınıfına dâhil etmemeye dikkat edelim.
YORUMLAR