Kur’ân-ı Kerim’de buyrulduğu üzere, insanoğlunun altından, üstünden, sağından, solundan, her yanından ona yaklaşıp Allâh’a kulluk etmekten alıkoyacağını söyleyen Şeytan’ın -aleyhilla’ne- enstrümanları, sadece günahlar değil. Pek çoğumuz, bunu çok iyi biliyor. Hatta “Metafizik âlemden yaklaşması üstten, şehvet konusu alttan, hayırları kullanması sağdan yaklaşmasını ifade ediyor.” diyenler var. Soldan yaklaşması, günahlar oluyor.
“Sırât-ı müstakîm üzere oturacağım.” deyişi çok acıtıcı… Hayrı kullanacak; hayra, iyiliğe, tevâzûya geçit vermeyecek... “İhlâs sahibi olanlar müstesnâ.”
“Âlimler helâk oldu, âmiller (bildiğiyle amel edenler) müstesna; âmiller helâk oldu, ihlâslılar müstesna…”
Böyle çok “dînî” bir durum var. Bir de “dünyevî” durum var ki, birçok insan, bundan çok muzdarip ve bence Şeytan’ın en güçlü kapılarından biri bu…
Teheccüde kalkarsınız, ağlayarak namaz kılamazsınız, ağlayarak Kur’ân okuyamazsınız. Uzun süre sesli Kur’ân okuyamazsınız. Uzun uzun secdeler yapamazsınız.
Sebep?! Daha gözünüzü açar açmaz bir burun akıntısı, ard arda gelen hapşırıklar, göz yanmaları bırakmaz sizi... Tâ kahvaltı yapıp, sıcak bir şeyler yiyip içene kadar... Perişan olursunuz, koku, sıcaklık, tozlu, yünlü her şey, günün hangi vakti olursa olsun o hapşırık bombardımanının pimini çeker, dağılırsınız. Kış boyu sürekli grip gibi dolaşırsınız. İlkbaharın da, sonbaharın da tadını alamazsınız. Burnunuz hep tıkanık olur, uyku da dinlendiremez.
Tüm bunların “alerji hastalığı” olduğunu, bir doktora teşhis ettirmişseniz bir-iki ilaç, sprey verir size… Hepsinin uzun vâdede kemik erimesine yol açan bir madde içerdiğini görünce doktordan açıklama istersiniz.
“–Alerjinin tek tedavisi bu maddedir.” der.
Dehşete kapılırsınız. Daralmadıkça kullanmamaya karar verirsiniz. Daralmak; açlık, uykusuzluk, yorgunluk anlarında tezâhür edip durumunuzu iyice içinden çıkılmaz hâle getiren alerjinin tam ve kesin bir adıdır.
“Hayat kalitesi” denir ya, kesin tedâvisi olmayan, kendi kendine de geçmeyecek bir hastalıkla bir ömür geçirecek olmak, bazen hayat sevincini yok eder. Ben de beş yıldır alerji hastasıyım. Bahsettiğim süreci, tabiî anlatabildiğimden daha yoğun bir şekilde yaşadım. Artık öyle bir noktaya gelmiştim ki, hapşırmaktan namaz kılmak imkânsız hâle gelmişti. Hastalık, Kur’ân’ıma ve namazıma dokununca, tıpkı Eyyüb -aleyhisselâm- gibi feryâd u figân ile duâya durdum. Cenâb-ı Hak, kabullerin en güzellerinden bir kabul ile duâmı kabul buyurdu. İki hafta sonra gece daha önce uyandığım vâkî olmayan bir saatte uyanıverdim. Gözlerim kapalı hâlde derin bir nefes aldım burnumdan… O ânın şükrünü nasıl ifade edeyim? Nefes darlığı çekenler anlar bunu… Burundan nefes almanın ne büyük bir nîmet olduğunu şükürle idrak ettim.
Şimdi alerjileri olanların gözleri doldu eminim...
“–Âh…” dediler, “Âh, biliriz o duyguyu.”
Ve elbet:
“–Sadece duâ ile mi iyileştiniz?” diyenler.
Bizzat yaşadığım, tecrübe ettiğim için, kendim rahat edip şifâ bulduğum için, alerjinin nasıl ağır bir dert olduğunu bildiğim için ve de alerjisi olan herkes iyileşsin de:
“–Hay, Allah râzı olsun!..” desinler diye yapıp ettiklerimi burada yazmak istedim:
1- Niyet. “Niyet ediyorum, Allâh’ım senin rızan için şu hastalıktan kurtulmaya... Şifâ ve âfiyet bulmaya.” Niyetiniz nasılsa, öyle ilerleyecek süreç. O yüzden çok çok çok önemli niyet. “Kısa sürede iyileşmek” niyeti meselâ... “Bir deneyeyim bakalım.” demek niyet değil, “Bu kolay geçmez.” demek niyeti bozan bir şey… Canına tak etmiş insanın can havliyle yapışması gibi, tabiî bir yöneliş olmalı içinizde… Ben iki hafta gibi mûcizevî bir sürede iyileşmemi bu niyetimin kuvvetine bağlıyorum evvel emirde…
2- İki vechesi var bu harekâtın:
- a) Temizlik ve onarım,
- b) Tesis ve imar.
- a) Temizlik ve onarım: Alerjiye sebep olan en önemli âmilin hazır gıdalardaki katkı maddeleri olduğunu, bizzat doktorum ifade etmiş ve “bisküvi, çikolata, hazır çorba” başta olmak üzere katkı maddeli gıdalardan uzak durmamı söylemişti. Ben sıkalayı geniş tuttum. Ekmeğimi dahî ekşi mayayla yapılan ekmeklerle veya organik ekmekle değiştirdim. Abur cuburu ise tamamen kestim.
- b) Tesis ve imar: Yıllardır vücudumuzda biriken katkı maddelerini atmanın bir yolu olmalı… Piyasada bolca dolaşan detoks târiflerinin ortak yönünü buldum: Meyve ve sebzeler...
-Meyveleri yemekten önce (en az 5 dakika), birbirine karıştırmadan, yarım saat arayla ve sırayla yedim.
-Sebzeleri haşlayarak pişirdim. Tuz ve zeytinyağını sonradan, o kaynar sıcaklığı geçtikten sonra ekledim.
-Ispanağın, salataya hoş bir aroma verdiğini,
-Kırmızı pancarı, salataya çiğ olarak rendelemenin ne güzel bir şey olduğunu keşfettim.
- Mevsim sebzelerini tükettim. Kış günü domatese rengini hangi hormonla verdiklerini düşündüm.
En önemli destek, Peygamberimiz’den geldi. Allah, O’na ve âilesine salât ve selâm eylesin. Pazartesi-Perşembe ve “Eyyâm-ı Bıyz” (her ayın 13, 14 ve 15. günleri) oruçlarına başladım.
“Tıbbu’l-kulûbi ve devâihâ”
kalplerin tıbbı ve ilacı...
Sünnette hayat var, evet.
Bu oruçlar, gelişigüzel, alışılagelmiş oruçlar olmadı. Açlıkla açığa çıkan, kana karışan toksinlerin süzülüp atılması gerekiyordu.
-Orucumu bir bardak taze sıkılmış meyve suyuyla açtım.
-Namazımı kılıp sonra yemeğimi yedim.
-Hazır meyve suyu değil, özellikle greyfurt, portakal, mandalina, havuç suları… Dikkatinizi çekiyorum, birbirine karıştırmadan…
-Her iftarda sadece tek çeşit meyvenin suyunu içtim. Sadece elmayla, havuç suyu birbirine uygunmuş. Onları karıştırdım.
-Yemekten sonra tatlı yemedim aslâ. Zaten hazır tatlıların, en kuvvetli alerjenleri taşıdığını söylemişti kadın doğum doktorum, “Hazır yeme!..” demişti.
-Evde kendi yaptığım tatlıyı da yemekten önce yedim. Peygamber sünneti olduğu söyleniyor tatlıyı yemekten önce yemenin. Zevkle ittibâ ettim.
-Oruçları hiç aksatmadım. Sahurlara kalkamamış bile olsam, tuttum. Ki sahur yemeklerinde bile aynı iftar yemeklerindeki gibi tatlıya tuzluya dikkat ettim.
-Oruçlu olmadığım günler, kahvaltıdan önce bir bardak meyve suyu içmeye gayret gösterdim.
-Kahvaltılık çeşitlerini azalttım. Masayı doldurup hepsini karıştırmadım. Zeytin, peyniri bir gün, bal, kaymak, ceviz ve tereyağını başka bir gün; çayı açık ve az...
En önemli ikinci nokta: Akşam yemeğini geç vakte bırakmamak. Yemeği erken yiyip, en az iki saat sonra sıcak bir şey içmeye göre vakti ayarlamak... Çay içip yatmak, mideye ne kadar ağır bir yük!
Unutmadan, başta sözünü ettiğim hazır gıdalar yerine daha da çok kozmetik ürünler alerjiyi tetikliyor. Nedir; şampuan, diş macunu, parfüm, deodorant.
-Zeytinyağlı sabunu, hem şampuan yerine, hem de diş macunu yerine kullandım. Başta saçları sertleştiriyor, ağzınıza acı geliyor, ama inanın dengenin en mühim unsuru bunlar... Bilhassa diş macunu!.. Kesinlikle diş macunu yerine sabun. Sabunlardaki koku ve benzeri katkılardan dolayı tabiî zeytinyağlı sabunu kullanmak gerek.
-Ve elbette misvak... Allah Rasûlü’nün bu kavî sünnetini diriltmek... Zihnimizdeki onca tiksindirici kareye inat... Diş fırçası hayatımızda olmaya devam etsin, ama misvak da dâhil olsun hayatımıza… Mübârek misvak.
-Kokular tabiî değil elbet, hemen terk. Esanslar dâhil... Çiçek yağlarının tabiîsini bulup tarifine uygun kullandım. Bu konuda ufak yağ kandilleri çok pratik ve estetik.
Bir hafta sonraki iyileşme harikaydı. Dört ay sonra tamamen iyileştim. Tabiî ki, yediğime dikkat ettim ve sünnet oruçlarım dâim inşâallah. Hayat kalitem, bu kadar yükselmişken başa dönmenin mânâsı yok.
Alerjisi olan herkese ısrarla tavsiye ediyorum... Samimiyetime inanıp uygulayanların yüzlerinde ve kalplerinde oluşan tebessüme, rahatlayan ibâdetlerinin sevaplarından bir paya tâlibim Rabbim...
YORUMLAR