İbrahim -aleyhisselâm-’ın annesi Mâriye Vâlidemiz’in mübârek rûhuna!
“Allâh’ım! Sonuna kadar onu hayırda dâim eyle. Son ânına kadar onu, âilesi ve İslâm Âlemi için hayır vesîlesi kıl.”
Bir çiçeğin aldığı ilk duâ, “son”u üzerine olmuşsa annesi anlamalı mıdır sonunun yakın olduğunu?
Ben, “Kasımpatı!” demiştim ona…
Bir Aralık sabahı yitirdim bebeğimi!..
Sonhaharın, hüznün, gözyaşının acısız yanı, kışın, tebessümün acılı yanına karışıp gitti ukbâya doğru! Bir akşam vakti aldığımız müjdeyi, bir sabah göklere uçurduk duâlarımıza sarıp sarmalayıp…
Üç santimetre belki, belki daha küçük bir bebek: «Sen’in için nedir Rabbim?» demedim. “Allâh’ım!” dedim sadece, “Allâh’ım!..” Başka bir şey demedim. Başka bir şey yapmadım.
Her şey yavaş yavaş yok olurken, bebeğim sen varlığa eriyorsun hızla.
Ağaçlar yapraklarını döküyor, en çok rüzgar estikçe. Yağmur yağıyor, iniyor damlalar letâfetle gökten yere.
Ve sen iniyorsun hayatımıza, dünyâmıza, bedenime. Umarım hayatın vahdete ermekle şereflenir de bu geliş zararına olmaz rûhunun.
Bana benden değil bu bende
Bana bu lûtf ile ihsân nedendir
Alvarlı Muhammed Lütfi Efe
Sonbahar, ağaçlar, rüzgar ve yağmur, bulutlar ve salavât…
Allâh’ım Efendimiz Muhammed’e salât eyle, ağaçların yaprakları, denizlerin dalgaları ve yağmur damlaları adedince.” demiştim…
Elveda bebek! Elveda canım!
Canımdan bir parça, minicik bir parça olup, serçe parmaklarından öpmek cennete kaldı yavrum!
“Endişelenme, bu sıkıntı geçecek.” demişti, Hak dostu… Geçti, grip, öksürük, ateş...
Son bir görüş, son bir buluşma mıydı? Son bir fotoğraf mı?
Ben sessizce gözyaşı dökmeyi de seninle öğrendim…
“Her şey ne kadar karışık, sükûnete ihtiyacım var benim.” diyordum başta, sonra tamamen sustum.
Bir acımız daha olmuştu, biraz daha âile olmuştuk; babasına baktım gözlerimi kapatıp...
Şevval ayını bir cennet çiçeğiyle uğurladık!
Bir salı gelen müjde, yine bir salı günü uçuverdi avuçlarımızdan, kelebek gibi!..
Minik bir kelebekti o evet, henüz on haftalıktı. Elimde mi, yüreğimde mi o acılı toz hissi?
“Sıkıntılara sabredeceğiz azizim!” demişti Hak dostu, yutkunduk...
Annesi vefât edince öksüz, babası vefât edince yetim diyor bir çocuğa lügatlar. Evlâdını kaybeden anneye ne diyorlar, babaya ne diyorlar?..
“Tevfîkini refîk eyle Allâh’ım, gerçekten yalnız ve yalnız Sen varsın...”
Bu duâyla çıkmıştım yola. Şimdi, İbrâhim’i yitirdiği günde Mâriye vâlidemize, en küçüğünden en büyüğüne evlatlarını yitirmiş tüm vâlidelere ve yitirecek olanlara, o günlerinde ecirlerini kat kat ver Rabbim. Âmin.
YORUMLAR