İslâm Dîni, gerek maddî ve gerekse mânevî temizlik ve güzelliğe çok ehemmiyet vermiş; temizlenenleri ve güzellikleri dâima medhetmiştir. Bu hususta, Âlemlerin Rabbi, âyet-i kerîmeler şöyle buyurmaktadır.
“…Orada (Kuba mescidinde) temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da çokça temizlenenleri sever.” (et-Tevbe, 108)
“Ey Âdemoğlu, her mescide gidişinizde güzel giysilerinizi giyiniz.” (el-A’râf, 31)
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ise;
“Allah temizdir, temizliği sever.” (Tirmizî, Edep, 41)
“Temizlik, îmânın yarısıdır.” (Müslim, Tahâret, 1) buyurarak temizliğin önemini bildirmiştir.
Dinin direği olan namaz ibâdeti için sosyal hayatta en sık kullandığımız el, yüz ve ayakları kapsayan abdestin şart olması yanında; elbise ve namaz kılınacak olan mekânların temizlenmesi de farz kılınmıştır. Aynı şekilde ağız ve diş sağlığı için misvak tavsiye edilmiş, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- dişlerini temizlemeyen kimseleri gördüğünde:
“-Size ne oluyor da dişleriniz sararmış olduğu hâlde yanıma geliyorsunuz!” buyurarak îkaz etmiştir. (Mecmau’z-Zevâid, c:1)
İslâm Dîni, fert ve çevre temizliğine çok önem verdiği gibi kalp ve ahlâk temizliğine de büyük önem vermiş, bunların bir bütün olarak birbirini tamamladığını; biri olmadan diğerinin eksik kalacağını ifade etmiştir. Yani müslüman, dışını maddî kirlerden arındırırken kalbini ve ahlâkını da mânevî kirlerden arındırmalıdır. Çünkü dış temizliğimizle zâhirimizi muhafaza ederken iç temizliğimizle de bâtınımızı/özümüzü muhâfaza etmeliyiz.
Bu iç ve dış temizliğin ilki abdestle başlar. Abdest de iki çeşittir:
1-Tahâret-i Kübrâ (Büyük Temizlik)
2-Tahâret-i Suğrâ (Küçük Temizlik)
Bunları açıklamak gerekirse:
1-Tahâret-i Kübrâ (Büyük Temizlik)
Emir ve nehiylerden sorumlu olma (mükellefiyet), kızlarda 9-15 yaş arasında “âdet görme”yle; erkek çocuklarda ise, 12-15 yaş arasında “ihtilam” ile başlar. Bu şekilde mükellef olan erkek ve kızlar, bilhassa “gusül” vecîbesine çok dikkat etmeli ve mânen kirli bir hâlde gezinmemeye gayret göstermelidirler.
“Tahâret-i Kübrâ” yani “büyük temizlik”; cünüplükten, hayız ve nifas hallerinden temizlenmektir ki, buna “Gusül Abdesti” denilir. Mâide Sûresi’nin 6. âyetinde:
“…Eğer cünüp oldunuz ise, boy abdesti alın…” emriyle, gusül abdesti bütün müslümanlara farz kılınmıştır.
Büyük temizlik mâhiyetindeki “gusül abdesti” her mükellefin mes’ûl olduğu aslî vazifelerden biridir. Bu büyük abdest, hem temiz olmanın, hem de Allâh’a yakın olmanın zarurî şartlarındandır.
Gusül; bütün vücudu niyet ederek yıkamaktır. Kadınların saç örgüleri, küpe, bilezik ve yüzük gibi tabiî takılarının altlarını ıslatmaları ve hilâllemeleri şarttır. Gusül; cünüplük, hayız ve nifas hâllerinde farzdır. Bazı zamanlarda da gusül alınması sünnet ve müstehap olmaktadır. Meselâ Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Cuma, arefe ve bayram günleri, ihrama gireceği vakitlerde ve ölü yıkama anlarında gusül abdesti almış ve alınmasını tavsiye etmiştir.
Semure İbn-i Cündeb -radıyallâhu anh-’den rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlardır:
“Her kim Cuma günü abdest alırsa; ne güzel yapmıştır. Kim de guslederse, daha değerli bir iş yapmış olur.” (Müslim, Cum’a,1)
Yine Hazret-i Ali -kerremallâhu vecheh-’den gelen bir rivâyette Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“Cuma günü, (Hacda) Arefe günü, kurban günü ve fıtır günü guslet.” buyurmuştur. (Beyhakî)
Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh-’ın rivâyetinde ise Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“Kim bir ölüyü yıkarsa, gusletsin, kim de cenâze taşırsa abdest alsın.” buyurmuştur. (Ebû Dâvud, 3161-3162)
2-Tahâret-i Suğrâ (Küçük Temizlik)
Bunun yanında Peygamber Efendimiz’in kıyamet günü, ümmetini abdest âzâlarının nûrlarından tanıyacağı için “tahâret-i suğrâ: küçük temizlik” olan namaz abdesti de çok önemlidir. Nitekim Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“Ümmetim, kıyâmet gününde abdest nurlarından yüzleri, el ve ayakları parlak olduğu hâlde çağrılır. Yüzünün parlaklığını artırmak isteyen kimse, elinden geldiği kadar abdest alsın!” buyurmaktadır. (Buhârî, Vüdû, 3)
Namaz abdesti, Mâide Sûresi’nin 6. âyet-i kerîmesinde emredilmiştir:
“Ey îmân edenler!.. Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedip topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın…”
Yani Âlemlerin Rabbi’ne yaklaşmanın ilk adımı, abdestle temizlenmektir. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“Kim güzel bir abdest alırsa, günahları, tırnaklarının altından çıkacak şekilde, vücudundan çıkar gider.” buyurmuştur. (Nesâî, Tahâret, 8/52)
Özellikle cezâ ve yaptırımların başladığı mükellef olma yaşıyla birlikte abdest ve gusül temizlikleri şarttır. Çünkü Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“Abdesti olmayanın namazı yoktur; üzerine besmele çekmeyenin de abdesti yoktur.” (Ebû Dâvûd, Tahâret) buyurarak ibâdetlerin temelinin abdest olduğunu vurgulamıştır.
Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh- şöyle anlatıyor:
“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir gün ashâbına buyurdular ki:
«-Allâh’ın hataları silmeye ve dereceleri yükseltmeye vesîle kıldığı şeyleri size söyleyeyim mi?»
Ashâb-ı Kiram;
«-Evet, ey Allâh’ın Rasûlü, söyleyin!» dediler.
Bunun üzerine Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:
«-Zahmetine rağmen abdesti tam almak. Mescide çok adım atmak. Bir namazdan sonra, diğer namazı beklemek. İşte bu ribattır[1], işte bu ribattır, işte bu ribattır..»” (Müslim, Tahâret, 41)
(Başka bir rivâyette de hadisin son kısmı: «Ribâtınız, işte bağlanmanız gereken budur!» şeklinde ifâde buyrulmuştur.)
* * *
Abdest, sâdece ibâdet için alınmamalıdır. Dinimiz ibâdet hâricindeki zamanlarda da, devamlı olarak abdestli bulunmaya/temiz olmaya teşvik etmiştir. İbn-i Abbas -radıyallâhu anhümâ- şöyle anlatır:
“Rasûl-i Ekrem Efendimiz tuvâletten çıkar, önce suyu eline dökerek ellerini yıkar, sonra onu uzuvlarına sürerek hafif bir abdest alırdı. O’na:
“-Ey Allâh’ın Rasûlü, suyun yakınındasınız! (Niçin böyle yapıyorsunuz?)” dedim.
Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle cevap verdi:
“-Ne bileyim, belki ona ulaşamadan (rûhumu teslîm ederim.)” (Ahmed ibn-i Hanbel, I, 288)
Ashâb-ı Kirâm başta olmak üzere, büyüklerimiz daima abdestli bulunurlar ve abdestsiz hiçbir şey yapmamaya, yeyip içmemeye îtinâ gösterirlerdi. Bunlardan birisi de cennet mekân Sultan II. Abdülhamid Han’dır.
Abdülhamid Han, âcil durumlarda gece uyandırılmasını ister, milletin işini ertelemeyi hiç sevmezdi. Bu konuda Başkâtibi Esad Bey şöyle bir hâtıra anlatır:
Bir gece yarısı önemli bir imza için Sultan’ın kapısını çaldım. Bir müddet sonra açıldı. Sultan elinde havlu ile yüzünü ve kollarını kuruluyordu. Gülümseyerek:
“-Bu vakitte mühim bir iş için geldiğini anladım. Abdest aldım. Onun için geciktim. Kusura bakma. Ben bu kadar zamandır, bu milletin hiçbir evrakına abdestsiz imza atmadım. Getir imzalayayım.” dedi ve besmele çekerek imzaladı.
Dîn-i mübîne hizmet eden bütün geçmişlerimizin mekânları cennet olsun.
[1] Ribat, sınırda düşman hücumuna karşı teyakkuz hâlinde beklemek demektir. Hadîste mescidde namaz için beklemek, cihad hâlinde nöbet tutmaya benzetilmiştir.
YORUMLAR