Allah’a Aşina Olan Ruhlara

“Padişahı görmüş olan kimse, O’nun nişan ve alâmetinden şâd olur. Görmemiş olana ise o nişan hiçbir tesirde bulunmaz.”

Yaşım epeyce var. Ama dünyaya gözlerimi açalı pek olmadı. Ağaçların bütün bir kış sabrı büyütüp baharda çiçek açması, yetiştirdiği dünya güzeli meyvelerini hiç gönül koymadan, kızmadan dağıtması, geceleri kendisi, gündüzleri insan için soluması nedenmiş? Şimşek çakar korkar, gökkuşağı görür sevinirdim. Fakat bilmezdim şimşeğin buluta, bulutun toprağa verdiği sırrı… Toprakla gülün, gülle dikenin, dikenle benim kardeşliğimizi… Bu hayatta sizden başka aktör olmadığından, yapayalnız ve yorgunsunuzdur; her işi kendinizin yaptığını sanarak... Atmosferi, uzaydan gelecek tüm zararları engellemeye, ağaçları oksijen üretmeye, arıları bal yapmaya mecbur, dolayısıyla sıradanlaşmış bir dünya... Dünya da, içerisindeki ben de bir kere yaratılmıştık işte; geriye dönüş ihtimali olmayan bir mâcerâyı paylaşmak zorundaydık. Güneş, toprak, martı, kaktüs, kiraz… ve de gül… Hepsi birdi bence.

Hâlbuki yapraklar rüzgârla bir araya gelir, benim için besteler yapar, kulaklarıma fısıldarlarmış. Toprak annem, semâ babamla nicedir beni doyurmak için gizliden çalışırlarmış. Meğer kâinatın her zerresinin bana söyleyecek çok sözü varmış.

Sırlar mecmuası Kur’ân’ı tanıyınca tanıdım kâinat kardeşimi, dili çözüldü varlığın... Şırıl şırıl akan dere, rengârenk yosunlarla örülmüş okyanus, minik yetimin donmaktan korkarak geçirdiği gecelerde sımsıkı büründüğü battaniyesi, soluğumdaki her bir oksijen zerresi, ayaklarımın altına yumuşacık serilmiş çimenden halı, dertlerime sırdaş duvarlar, vücudumun ırmakları olan damarlarım, dallarıyla insanlığı şefkatle kucaklayan ağaçlar… Hepimiz billur sevgi sarayının sahibi tarafından, özlerine birlik ve muhabbet mayalanmış can kardeşleriz.

Bir kızılderili atasözü, insanın toprağa dahî zarifâne, incitmeden basmasını nasihat eder. Mahlûkâtın zuhûruyla huzur bulduğu, merhamet ummanı Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hadsiz şefkatinin küçük bir pırıltısı olabilecek bu şuurlu bakış bile, insana, kâinât kardeşinin hakikatini görmesine perde olan gafleti gösterir.

Nusret Dede -kuddise sirruh- der ki:

“–Hayvanât, sâlih bir kul tarafından tüketilmek, onun bedeninde Hakk’a itaatte kuvvet olabilmek için duâ eder, can atar.”

Bu ne yüce şereftir bana verilen!.. Ne candan bir kardeşlik!

Makrodan mikroya tüm yaratılanın Allâh’ı andığını, canlı olduğunu, beraberce kul olduğumuzu öğrendiğim gün, gözlerimi açtım bu âleme… O vakte kadar Rabbimi tanıdığımı, dîni bildiğimi sanırdım. Meğer Allah -celle celâlühû-, zâtının esrârını eşyaya yüklemiş. O gün bu gündür şenim bu dünyada; milyarlarca kardeşimle beraber, her an Hakk’a erme seferini duyarak...

Aşkla uyanıyorum her güne ve şükranla Kâinâtın Sahibine... Yol öğrenmeye çalışıyorum ondan; bak güneş nasıl hiçbir varlığı atlamadan, ayırmadan ışığını, ısısını dağıtıyor, diyorum. Sen ondan daha güzel olmalısın çünkü eşref-i mahlûkâtsın. Sana lûtfedileni sen de külfetsizce sermelisin âleme… Sonra, binbir çeşit nebât cennetinin her bir yaprağını sanki ilk kez görüyor, sevgi besteleri yapıyorum onlar için; bana yazdıkları şiirleri dinliyorum. Çünkü kendisinden kardeşliği öğrendiğim, tüm insanlığın hakiki kardeşi Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Sevdiğinize, sevginizi muhakkak ifade edin.” buyururlar.

O yüce Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, insanlığın, Allâh’ın istediği şekilde kardeşler olmasını istemiştir. Bir bedenin âzâları gibi… Mü’minleri bir vücuda benzetir, birbirlerini sevme, yardım etme yönleriyle... Öyle ki, nasıl bedenin bir uzvunda elem olsa, diğer uzuvların hepsi ıstırap duyar, mü’minler de kederli kardeşlerinin derdini çeker, derman olmaya çalışır. Yanmış karınca yuvasındaki kardeşlerinin feryadını işitebilen, yavruları alınmış anne kuşa sahip çıkıp yavrularına kavuşturan derin vicdanın sahibinin nasihatleri bunlar… Gönlü mahzûn olanlar, hüzünleriyle baş başa kalmamalıdır, İslâm diyarında… Ne kaderi sokağa terk edilmiş çocuk, ne de yıkılmaya yüz tutmuş ecdat yadigârı konak… Zaten bu değil midir insanın yaratılışındaki sebep? Ünsiyet, insan… Mü’min yüreklerdeki kardeşlik çağlayanı sarmalı tüm dünyayı; merhametten mahrum, kurak gönülleri suya kandırmalı, onlara kardeşliği öğretmeli…

Cenâb-ı Hak, âhirette birbirini seven kardeşlere, öyle yüce bir mevki vereceğini vaad ediyor ki, onlara peygamberler ve şehitler dahî gıpta edecekler. Kardeşini ziyaret edip, malından ona harcayana; “Sevgim vâciptir.” buyuruyor Azîz olan Rabbimiz. “Senin kulunuz yalnızca…” diyenlerden, yürekleri şen insanlar ve onların cennet dünyasını inşâ etmelerini bekliyor. Ne dersiniz, bir papatya tarlası, söğüt, yalnız kalmış çınar, ayağı kırık bir güvercinin ziyaretine gidelim mi? Ama önce, bu dünyada bir sevenim, düşünenim var mı diye çoktan hayata küsmüş maddî-mânevî yetimlerimizin, kimsesizlerimizin, -duâsı hatırına selâmetle yaşadığımız- ninelerimizi, dedelerimizi ziyaret edelim.

Rabbin istediği gibi kardeş olabilmek niyâzıyla…

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle