Biz, üç yıldır, Fâtih Şehbal’de Peygamber Efendimiz’i tanımaya, hissetmeye kendimizi adadık. Her hafta pazartesi gününü iple çektik. Hocamızla buluştuk. Saatlerin nasıl akıp gittiğini bilemeden, bambaşka âlemlere gidip geldik. Şimdi size de, bizzat yaşadığımız bu mânâ âleminden birer hisse tattırmak düşüncesiyle elimize kâğıt ve kalemleri aldık. Önce, bizim elimizden tutarak Allah Rasûlü’nün huzuruna kadar bizi götüren Halime Demireşik hocamızın dilinden, sonra da derse katılan diğer kardeşlerimizin gönlünden dökülenler… Rabbim, hepimize Peygamber Efendimiz’in pâk gönül âleminden hisseler nasib etsin!.. Âmin.
Şehbal ve Sevdâ Yolculuğumuz/Halime Demireşik
Üç yıl önce başladım, İstanbul Fatih Şehbal’e… Başladığımızda on iki kişilik bir mevcudumuz vardı. Onlar çok heyecanlı, ben onlardan da heyecanlıydım galiba…
Beni, her hafta, Fâtih’teki evinden çıkıp Ümraniye’ye gelip alan ve sonra yine Ümraniye’ye bırakıp Fâtih’e dönen Yasemin Ablam, o anki heyecanını şöyle anlatmıştı:
“-Ben her pazartesi sanki Peygamberimizi taşıyacakmışım gibi hazırlık yapıp yola öyle çıkıyorum!.. Çünkü ben, sizin dilinizden O’nu tanıyor, O’nu daha çok seviyorum.”
Bu mânevî coşku karşısında mahcup oldum. “Allâh’ım, bu muhabbet dolu insanlara lâyık eyle, bizi mahcup etme!” diye duâ ettim. Rabbim, onların hürmetine bizi de mahcup etmedi. Oniki kişi ile başlayan bu sevdâ, bu yıl 70 kişiye kadar ulaştı. Ashâb-ı Suffa kadar olmuştuk. Her pazartesi sabahı, zemin kattaki sınıfımızı doldurduk. Hep beraber hicret ettik asr-ı saâdete doğru... Kimi zaman ağladık, kimi zaman hüznümüz boğazımızda bir düğüm oldu. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i yaşadıkça sadırlarımız, âdeta genişledi. “Müminlerin Anneleri”yle muhabbetimiz daha da ziyâdeleşti. “Delâil-i Hayrât”la mânâ âlemlerine yolculuklar başladı. Rüyalarımız, “En Sevgili” ile şenlendi. Dertlerimiz, tasalarımız, depresyonumuz; her şey akıp gitti Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in feyzi ile..
Biz, her hafta bir hadîs-i şerîfi yaşamak için Peygamber Efendimiz’e hicret ettik. Hayatımızdaki bir olumsuzluğu terk ederken, Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e doğru koşmanın heyecanını yaşadık.
Son haftamızda, derste Asr-ı Saâdet’te yaşanan bir hâdise ile kendi iç yolculuğumuzu seyre çıktık. Rivâyete göre, bir gün Peygamber Efendimiz, ashâbı ile beraber otururlarken sahabeden biri önce gülümseyip ardından ağlamış. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-ve diğer sahabîler onun bu hâline şaşırmışlar. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“-Ey falanca!.. Niçin önce gülümsedin, sonra da ağladın?” diye sormuş. O zât:
“-Câhiliyye devrinde başımdan geçen bir hâdise aklıma geldi, ona güldüm.” demiş ve anlatmaya başlamış:
“-Yâ Rasûlallah!.. Biliyorsunuz ki, biz câhiliyye devrinde putlara tapardık. Bir gün ticaret için kervanla yola çıkmıştık. Günlerce gittik, hepimiz yorulduk ve kırbalarımızda da hiç su kalmamıştı. İçimizdeki yoldaşlarımızdan biri, avazı çıktığı kadar bağırıp ağlıyordu. Başına toplanıp niçin ağladığını sorduk. O da ticarette kendisine uğur getiren putunu evinde unuttuğunu söyledi. Biz de onu teselli sadedinde, «Sen üzülme, biz sana yeni bir put yaparız!..» deyince rahatladı. Fakat çamur yapabilmek için yetecek kadar suyumuz yoktu. O sırada develerimizden birisi idrarını yaptı. Biz de onun idrarının yaptığı yere sevinçle koşup oluşan çamurdan bir put yaptık ve güneşte kurutup arkadaşımıza verdik. O da sevinçle o putu yere koyup önünde secde etmeye başladı. İşte bu hâdise aklıma gelince güldüm.” dedi
Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“-Peki, niçin ağladın?” diye sordu. Adam tekrar ağlayarak anlatmaya başladı:
“-Benim altı yaşında bir kızım vardı. Annesine gelerek, «Kızı hazırla, onu dayısına götüreceğim!» dedim. Annesi, dayısına götürmenin ne demek olduğunu bildiği için ağlaya ağlaya kızımızı hazırlıyor bir taraftan da son defa onu öpüp kokluyordu. Kızım da sevinçle hazırlanıyordu. Elinden tutup daha önceden hazırlamış olduğum derin çukurun önüne getirdim. Ve hızlıca onu çukura ittim. Bir taraftan ağlıyor, bir taraftan da üzerine toprak atıyordum. O ise, «Babacığım, çukura düştüm, beni kurtar!..» diyor ve bir eliyle de sakalımdaki tozları temizlemeye çalışıyordu. Ben ise, merhametime yenilmemek için üzerini hızla toprakla örtüm ve onun çığlıklarını duymamak için oradan çabucak uzaklaştım.”
Bu esnada adam, konuşmayı kesti, Peygamber Efendimiz de dâhil olmak üzere herkes hüngür hüngür ağlıyordu. Öyle ki, ağlama sesleri mescidin dışından duyuluyordu. Efendimiz gözyaşları içinde adama:
“-Bir kere daha anlat!” dedi.
Adam, ağlaya ağlaya yaşadıklarını tekrarladı. Peygamberimiz ve ashabı da gözyaşları içinde dinliyordu. Bu hâdiseyi, Efendimiz, adama üç defa anlattırdı. Ashab-ı kiramdan birisi:
“-Yâ Rasûlallâh, siz de çok müteessir oldunuz. Neden defalarca anlattırdınız?” diye sordu. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu:
“-Siz İslâm’la şereflenmeden önce bu cânice hâli defalarca işliyordunuz ve bundan hiç de rahatsızlık duymuyordunuz!.. Fakat İslâm’la şereflenince bu vahşeti dinleyemeyecek kadar kalpleriniz rakîkleşti. İşte İslâm’ın sizi nerelere yükselttiğini görmenizi istedim.” dedi
Bu hâdiseyi anlatırken sınıfımız da gözyaşları içinde dinlemişti. Sınıfıma dedim ki:
“-Hepimiz düşünelim. Siyer-i Nebî dersine başladığınız zamandan şimdiye kadar bu ders, yani Peygamber Efendimizin örnek hayatını öğrenmek, hayatınızda ne gibi değişiklikler yaptı? Gelin, bunları dile getirelim takdîs-i nimet kabîlinden... Sonra da bize bu nimeti ihsan eden Rabbimize şükredelim.”
Peygamber Efendimizi Sevdiğimi Zannederdim/N. İlhan
Üç yıl önce Fatih Şehbal’in açılışı ile başladı, bu Siyer-i Nebî sevdam... Osman Hocamızın besmele ile kurdeleyi keserken:
“-Kızım; elinizden, dilinizden istifâde edilen hanımlar olunuz!..” buyurduğu zaman biz Şehbâlli olmuştuk.
Her Pazartesi, Efendimizin muhabbeti, bizi kendine çekerdi âdeta… Yıllarca Peygamber Efendimizi sevdiğimi zannederdim. Ama öyle değilmiş. Burada Peygamber Efendimizi sevmeyi öğrendim. Üç yıldır Efendimiz’le hemhal oluyorum âdeta... Hayata bakışımda hep “En Sevgili” var, sünnet-i seniyyeyi yaşamak bir zevk hâline geldi. Salavât-ı şerîfelerimi daha bilinçli okuyor ve hissediyorum.
Öğrenirken bir taraftan da öğrencilerim oldu. 12 kişilik bir grubum var, Siyer-i Nebî’de her öğrendiğimi onlara aktarıyorum. Sohbette, derse gelemeyen arkadaşlarıma kendi aldığım notlarımı ve öğrendiklerimi paylaşıyorum. Yani dostlar, ekilen bir tohum, orman olma yoluna girdi.
Hocamın coşkusundan, muhabbetinden, Efendimizi anlatırken parlayan gözlerinden, her şeyden râzıyım.
Siyer-i Nebî ile Tanışınca/Şerife Dursun
Sevgili hocam, beni gaflet uykusundan uyandırıp Peygamberimizle tanıştırdığınız için çok teşekkür ederim. Siyer-i Nebî ile tanışınca televizyon belâsından kurtuldum. Hâlbuki ben sabah kalkınca, tv kumandasını elime alır, kanal kanal gezer, bütün günlerimi hebâ ederdim. Çünkü içimdeki boşluğu, sadece tv ile doldurmaya çalışırdım. Rabbim, bin kere râzı olsun Efendimiz’le gerçek mânâsıyla tanışınca, artık televizyon aklıma bile gelmiyor. Hep Peygamber Efendimiz hakkında bir şeyler okumak istiyorum. Sizin derste dediğiniz gibi, “Yanımda şu an Rasûlullah olsaydı, nasıl davranırdım?” deyip hemen kendime çeki düzen veriyorum.
Ayrıca çocuklarımla iletişim kurmakta bilinçlendim. Derslerde Efendimizin insanlara davranış metotlarını öğrendikçe bunları hayatıma tatbik ettim ve âilevî problemlerim çözüldü. “Mü’minlerin Anneleri”ni tanıdıkça, eşime karşı saygım ve muhabbetim arttı. Hanımlığı, anneliği ve ümmet olmayı öğrendim.
Size de, eşinize de çok teşekkür ederim. Eşiniz sizi buralara göndermeseydi, biz bunları öğrenemeyecektik.
O’nu Rüyamda Görmek Nasip Oldu
Siyer-i Nebî dersi bana Peygamber Efendimiz’i sevmeyi ve kalbimde hissetmeyi öğretti. İlk defa O’nun «üsve-i hasene» olduğunu öğrendim. Asr-ı saâdetin feyzinin sağanak sağanak yağdığını hissettiğim demlerdi pazartesi derslerim… Bu dönemde Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i iki defa rüyada görmek nasibim oldu elhamdülillâh... Şunu anladım ki, Peygamberimizi tanıdıkça sevdim, sevdikçe râbıtam arttı ve örnek alıp sünnetleri yaşamak kolaylaştı.
Hayır Yarışı Başladı
İki yıldır Siyer-i Nebî dersine geliyorum. Çok duygulu anlar yaşadık. En önemlisi de hayatımıza geçirmek için bir “hayır yarışı” başlattık içimizde... Ben dersinize ilk başladığımda, antidepresan ilaçları ve kas gevşeticiler kullanıyordum. Artık bunları rafa kaldırdım diyebilirim. Hayatın imtihanlarıyla baş etmeyi öğrendim. Mânevî dünyam renklendi. Rüyalarım ve hayallerim yön değiştirdi. Daha yolun başındayız. Allah bu yoldan bizi ayırmasın. Nice Siyer-i Nebî buluşmalarına…
Herkese “En Sevgilim”i Anlatmak İstiyorum/Besire Güneri
Fatih Şehbal’de üçüncü yılını tamamladım elhamdülillah!.. Peygamberimi tanıdım. Hani çekirdeği yemeğe başlayıp tadını aldığınız zaman bırakamazsınız ya, işte ben de Siyer-i Nebî derslerinin tadını aldım ve artık bırakmak istemiyorum. Siyer-i Nebî kitapları başucumun incileri oldu. Hafta sonu, pazartesi günü gelecek diye heyecanla bekliyorum. Pazartesi günü, benim en değerli günüm oldu. Dersten çıkıp evime giderken öyle coşuyorum ki yoldaki herkesi çevirip “En Sevgili”mi anlatmak istiyorum..
Siyer-i Nebî derslerini alınca on üç talebem oldu. Bu küçük çocuklara Peygamberimizi anlatmak, onların gözlerindeki sevinci görmek çok güzel... Ayrıca evimde eşime, akraba günlerinde akrabalarıma hep Peygamberimi anlatıyorum. Bana, “Sen üniversiteli oldun!” diyorlar.
Diğer bir güzelliği de geçen yıl, hacca gidince yaşadım. Siyer dersinde anlattıklarınız, adım adım benimle hac yaptı. Bilinçli bir hac yaptıysam, Siyer-i Nebî ve sizin sayenizde hocam… Ömrüm yettiğince bu yolda hizmet edeceğim. Bu yıl da yazlıkta talebeler toplayıp öğrendiklerimi öğreteceği inşâallah…
Ümmeti Olduğuma Gözyaşları İçinde Şükrediyorum/Esengül Kaya
Bir arkadaşım sayesinde geldim Siyer-i Nebî dersine... Siz içeri girdiğinizde çok şaşırdım. Hiç hayalimdeki gibi değildiniz; sizi iri yarı, yaşlı bir hoca olarak bekliyordum. Karşımda ufak tefek birini görünce çok şaşırdım. Fakat siz konuşmaya başlayınca hiç öyle olmadığını, içinizde kocaman bir muhabbet taşıdığınızı anladım. Siz anlattıkça gözümde ve kalbimde büyüyordunuz. Rasûlullah’ı hiç böyle, bu kadar hislenerek dinlememiştim. Âdeta dondum, içim titriyor, her şey susuyor, kalbim yerinden çıkacakmış gibi oluyordu. Rasûlullah’ı dinledikçe ümmeti olduğuma gözyaşları içinde şükrediyordum. İçimdeki her soruya tek tek cevap geliyordu. Meğer bütün dertlerimin çaresi buradaymış.. Çevremde hiç böyle güzel insanlar olmamıştı. Bu yüzden İslâm’ı bilinçli yaşayamadım.
Tek başına olmuyor hocam, size ve böyle mekânlara çok ihtiyaç var. Durmayın hocam, hep anlatın… İnsanlığın rûhu, bu sevdayı arıyor. Huzur İslâm’da, En Sevgili Peygamberimizde... Keşke bütün insanlar bilse… Ama hep beraber bu güzellikleri gelecek nesillere taşıyacağız. Şimdi daha huzurlu ve mutluyum. Sayenizde îmânımı tazeledim. Bu güzel mekânı açıp bizlere bu imkânı sunanlara da duâcıyım.
Öncelikle Kişiliğim Değişti/Ayşe Akyel
Bu ders, hayatımda anlatamayacağım kadar çok şey değiştirdi. Öncelikle kişiliğimi çok değiştirdiğine inanıyorum. Önceleri kendimi çok sorgulardım. Ama yanlış sorgularmışım. Şimdi artık “Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- olsa nasıl düşünürdü, nasıl davranırdı?” diye düşünüyorum.
Fıkıh Hocamız, Hazret-i Âişe’nin ismini de taşıyorsun, özelliklerini de demişti. Sizden O’nun hayatını öğrenince, gerçekten benzediğimizi daha iyi anladım. Benim de imtihanlarım, Hazret-i Âişemizinki gibi ağır geçiyor. “Mü’minlerin Anneleri”ni anlatırken sizi hep arkalarda dinliyordum. Hep ağlayarak dinledim. En çok etkilendiğim derslerdi. Yaşadığım zorlukları, meğer gözümde ne kadar çok büyütmüşüm!.. Ben ne yaşamışım ki… Onların yaşadıkları yanında hiçbir şey!.. Hazret-i Mâriye’nin hayatından çok etkilendim. Yaşadığım bunalımlardan o kadar bunaldım ve şikâyet edip duruyordum ki… Beni, şu altı-yedi ayda ne kadar utandırdınız bir bilseniz!..
Benim kursa gelişlerim bile imtihan doluydu; ne sözlere kulak tıkayıp geldim bir bilseniz!.. Ama sizin o bahsettiğiniz şeytan var ya hocam, benimle hiç ama hiç uğraşamadı. Çocuğumu ateşli bir hâlde bıraktım da geldim. Hasta yatağımdan iğne olup kalkıp da geldim. Oturmam yasaktı. Dizimden ve belimden dolayı günlerce felç hâlinde yatıp:
“-Allâh’ım, beni pazartesi günü ayağa kaldır da dersime gideyim!..” diye duâlar ederek geldim.
Çoğu zaman arkalara kalma telâşından deli gibi araba kullanıp geliyordum. Çünkü plastik sandalyelere kalınca ağrıdan oturamıyordum. Sağolsunlar, sonraları durumumu öğrendiler de bana normal sandalyeden yer verdiler.
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hayatı hakkında o kadar çok kitap okudum, ama sizin anlatımınız bana aşkı öğretti. Sizin anlatımınız, beni o âlemlere götürdü. Siz bana, yaşamadığım o zamanları yaşattınız; Allah râzı olsun.
Öyle sıkıntılar yaşadım ki, Şehbal benim sığınağım oldu, hocalarım da terapistim!..
Bazı Şeyler Satırlardan Değil, Sadırdan Öğreniliyormuş/Işıl Avşar
İki senedir Şehbal’e derse geliyorum. İyi ki gelmişim. Evde kitaplardan okumakla olmuyor. Osman Nûri Topbaş Hocamızın dediği gibi, sadırlardan öğrenilen bir dersmiş Siyer dersi.. Peygamberimizi bu derslerde yaşamak, hissetmek çok güzel… Rasûlullah’ın feyzi, bizi her hafta Şehbal’e çekiyor. Bir dersi kaçırmayı dahî büyük bir kayıp olarak görüyorum. Herkesin mutlaka Peygamberimizi tanıması şart, hatta mecburi!.. Bu iki cihan saadetimizin reçetesi bence… Sevmeyi, öğrenmeyi ve öğretmeyi öğrendik burada… Hayatımızdaki büyük bir boşluğu dolduran Fâtih Şehbal’e sonsuz teşekkürler…
YORUMLAR