Allah İle Olunca

“Bilesiniz ki, Allâh’ın dostlarına korku yoktur;

onlar üzülmeyecekler de.”

(Yûnus, 62)

Ebussuûd Efendi -rahmetullâhi aleyh- şöyle der:

“Sözlükte «velî», yakın demektir. Allâh’ın velîlerinden maksad ise, Allâh’a rûhânî olarak yakın olan hâlis mü’minlerdir. Çünkü onlar, Allâh’a itaat ederek O’nun velîsi olurlar. Yani Allâh’a müstağrak olarak O’na yaklaşırlar. Öyle ki gördükleri zaman O’nun kudretinin delillerini görürler, işittikleri zaman O’nun âyetlerini işitirler, konuştukları zaman O’nu överek konuşurlar, hareket ettiklerinde O’na hizmet için hareket ederler, gayret ettikleri zaman O’na tâat etmeye çalışırlar. Velhâsıl şüphesiz her dâim Cenâb-ı Hak ile olurlar.”

Allâh’ın velîlerine, herhangi bir istenmeyen durumun başlarına gelmesi ile ilgili, iki cihanda da bir “korku yoktur.” İmam Kuşeyrî’nin “er-Rîsale”sinde, Hâmid Esved şunu anlatmıştır:

“İbrahim Havvâs ile birlikte bir çölde yolculuk yapıyorduk, bir ağacın altında geceledik. O sırada bir aslan geldi, ben hemen ağaca tırmandım ve sabaha kadar gözüme uyku girmedi. İbrahim Havvâs ise uyuyordu. Aslan geldi, onu, başından ayağına kadar kokladı, sonra çekip gitti.

İkinci gece bir köyün mescidinde geceledik. İbrahim Havvâs’ın yüzüne bir bit kondu ve onu ısırdı. Havvâs:

“-Âh!..” diye inledi. Ben:

“-Bu şaşılacak bir durum; sen dün gece aslandan korkmaz iken, bu gece bir bitin ısırmasından feryat ediyorsun.” dedim.

İbrahim Havvâs:

“-Ben dün gece Allah Teâlâ ile birlikte olduğum bir hâldeydim, onun için korkmadım. Bu gece ise nefsimle meşguldüm, bu sebeple bitin ısırmasından canım yandı.” dedi.

* * *

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyurdular ki:

“Kim insanların en kuvvetlisi olmak isterse, Allâh’a tevekkül etsin. Kim insanların en keremlisi olmak isterse, Allâh’a karşı takvâ sahibi olsun ve kim de insanların en zengini olmak isterse, Allâh’ın elinde olana, kendi elinde olandan daha çok güvensin.” (Hâkim, Müstedrek, IV, 300/7707)

Allâh’ın velî kullarının üzülmelerini gerektirecek şeyler başlarına gelmeyecektir. Gelecek olsa bile endişelenmeyecekler, korkmayacaklardır. Bilâkis dâimî bir sevinç ve neş’e içerisinde olacaklardır. Nasıl böyle olmasın ki, Allah Teâlâ’nın celâl ve heybetini yüceltmek, sadece kulluk haklarını yerine getirmek için korku ve haşyet hissetmek, havâs ve mukarreblerin özelliklerindendir. Bu sebepledir ki, el-Kevâşî’de şöyle denilmektedir:

“Onlara «âhirette» korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. Yoksa Allâh’ın velîleri dünyada korku ve üzüntü bakımından diğerlerinden çok daha ileridedirler.’’

Allah Teâlâ, bir kudsî hadîs-i şerîfte şöyle buyuruyor:

“İzzetime yemin olsun ki, kulum için iki korkuyu ve iki emniyeti bir araya getirmem. Eğer dünyada benden korkarsa, onu kıyâmet günü emîn kılarım. Dünyada benden emîn olursa, kıyamet günü ona korku veririm.” (İbn-i Hibbân, Sahîh, II, 406; Beyhâkî, Şuâb, II, 223)

Bu hadîs-i kudsîde de belirtildiği üzere, âhirette vereceği hesaptan bu dünyada endişe etmeyenler, orada korkularla kıvranacak; burada âhiret korkusunu yaşanlar ise, ötelerde korktuklarından emin olacaklardır.

Nitekim Cenâb-ı Hakk’ın veli kulları için âhiret korkusu, dünyada yaşadıkları ve yaşayacakları korku ve endişelerden her daim üstün olmuş ve dünyaya ait bir korkuları kalmamıştır. Yüce Mevlâmız, bu korkuyu yaşayanları şöyle müjdelemiştir:

“Rabbinin huzurunda (hesap vermek üzere) duracağından korkan kimseye, iki cennet vardır.” (er-Rahmân, 46)

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle