Seriyy-i Sakatî şöyle anlatıyor:
“Bir bayram günü Mâruf-i Kerhî’yi sokaklarda hurma çekirdeği toplarken gördüm. Bu çekirdeklerle ne yapacağını sordum. Dedi ki:
«–Şurada küçük bir çocuğun ağladığını gördüm. Yanına yaklaşarak niye ağladığını sorduğumda; yetim olduğunu, arkadaşlarının elbiseleri gibi elbiseleri ve onların oyuncakları gibi oyuncakları olmadığını söyledi. Tekrar ağlamaya başladı. Hâli yüreğimi dağladı. Onun için bu hurma çekirdeklerini topluyorum. Bunları satacağım ve o çocuğun istediği elbise ve oyuncakları alacağım...»
Bu sözler benim de yüreğimi dağladı ve Hazret-i Pîr’den ricâ ettim:
«–Müsâadeniz olursa, ben o çocukla ilgilenirim, gönlünüz rahat olsun!» dedim. Sonra o çocuğu alıp ihtiyaçlarını karşıladım.”
Bu güzel amel-i sâlih bereketiyle nâil olduğu hâli, Seriyy-i Sakatî, şöyle ifâde eder:
“–Gönlümde bu hizmetin bereketiyle öyle bir nûr peydâ oldu ki, onunla bambaşka hâllere mazhar oldum ve nice mânevî lezzetler tattım...”
* * *
Allâme Yâkub bin Şeybe -rahmetullâhi aleyh- şöyle anlatır:
“Yüz dinardan başka bir şeyi olmayan bir adam vardı. Bayram yaklaştığında dostlarından biri ona mektup yazarak:
«–Bayram geldi, ama çocukların ihtiyâcını görecek hiçbir şeyimiz yok.» dedi ve ondan çocukları için sarf edeceği bir şeyler istedi.
Bunun üzerine o zât yüz dinarı bir keseye koydu ve ağzını mühürleyip ona gönderdi. Kese adama ulaştıktan bir müddet sonra, ona da dostundan bir yazı geldi. O da elinin daraldığını söyleyerek bayramdaki ihtiyaçları için kendisine yardımda bulunmasını istiyordu. Adam keseyi olduğu gibi mührüyle birlikte ona gönderdi.
Keseyi ilk gönderen kişinin de elinde bir şey kalmamıştı. O da diğer bir arkadaşına durumu anlatan bir mektup yazdı. O da dinarların ulaştığı üçüncü kişiydi. Elindeki keseyi bağıyla birlikte ona, yâni ilk sâhibine gönderdi. Daha önce gönderdiği kese aynıyla kendine geri dönünce çok şaşırdı. Keseyi yanına alarak dostuna gitti. Ona:
«–Bana gönderdiğin bu kesenin durumu nedir?» diye sordu. O da durumu anlattı. Bunun üzerine:
«–Haydi o arkadaşımızın yanına gidiyoruz.» dedi.
Keseyi alıp beraberce ikinci arkadaşlarının yanına gittiler, aralarında konuştular ve keseyi açarak içindekileri paylaştılar.” (Hatîb Bağdâdî, Târihu Bağdâd, XIV, 282)
* * *
Behlül Dânâ Hazretleri bayramı ne güzel târîf eder:
“Bayram, yeni elbiseler giyinmek için değil, ilâhî azâbdan kurtuluşa erip selâmet ve emniyette olabilmeyi sağlayacak merhamet tezâhürlerinin gerçekleşebilmesi içindir.
Bayram, güzel binitlere binmek için değil, hatâ ve günahları temizleyerek nefsi berraklaştırmak ve böylece Allâh’a götürecek bir kalb-i selîme sahip olmak içindir. ”
* * *
İsmail Hakkı Bursevî Hazretleri şöyle buyurur:
“Bizim üç bayramımız vardır. Birincisi Ramazân (ve Kurban) bayramıdır. Bu tabîatın, nefsin bayramıdır. İkincisi, kâmil îmanla göçmek şartıyla ölüm bayramıdır. Bu, büyük bir bayramdır. Üçüncü ve en büyük bayram ise, âhirette Allâh’ın tecellisine mazhar olunduğu zamanki bayramdır.” (Bursevî, I, 295)
YORUMLAR