15 kişi Kamerun’dan, 9 kişi Burkino Faso’dan olmak üzere toplam 24 kardeşimiz; gönüllerini doyurmak, İslâm’ı en güzel şekilde öğrenmek ve öğretmek üzere Mehmed Âkif Ersoy Kız Kur’ân Kursu’nda (Ümraniye) eğitim ve öğretim için gayret sarf ediyorlar.
Bazıları çocuklarını bırakmış, bazıları âilesini...
“-İnsan, altı aylık bebeğini, dört çocuğunu, eşini nasıl bırakabilir?” diye sorunca:
“-Allah için bıraktık!.. Dinimiz için buradayız. İnsanımız, İslâm’a o kadar muhtaç ki, çocuklarımız aklımıza bile gelmiyor!..” diyerek cevap veriyor bu güzel insanlar…
Onları dinledikçe şükrün güzelliğini, insanın istediği zaman neler başarabileceğini; kadınların, özellikle de annelerin ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha anladım. Yaklaşık iki saat süren röportajımız boyunca hep Müslümanların orada nasıl ezildiklerinden bahsettiler. Onlara açlık ve susuzluk zor geliyor, ama Müslüman olup da İslâm’ı tam bilmemeleri, gereği gibi yaşayamamaları daha ağır geliyor. Gönül açlığı, mide açlığını çoktan geçmiş!..
Ben, açlık ve susuzluk sıkıntısını sorunca da, en âcil ihtiyaçlarının hastahâne ve müslüman doktorlar olduğunu harâretle anlattılar. Tabiî, her şeyden önce temiz su olmalı ki, bütün hastalıkların önüne geçilebilsin.
Onlar, kendilerini İslâm’a adamışlar. Hâllerinden hiç şikâyetçi değiller:
“-Allah, Afrikamızı unutmadı. Allah zenginlikleri verdi, ama biz kullanamadık!..” diyecek kadar Allah’tan râzılar... Rabbim de onlardan râzı olsun.. Maddî-mânevî rızıklarını, geniş hazinelerinden ve sonsuz lütfundan ihsan buyursun. Âmin.
Biz, Afrika’yı, şimdiye kadar hep oraya giden kardeşlerimizden duyduk, öğrendik. Fakat gidenler, orada bir müddet kalıp geri döndüler. Orayı bir de Afrikalıların dilinden dinlemek istiyoruz. Bir Afrikalı Müslüman’ın yüreğinden buyurun Afrika manzarasına…
(Kamerun’dan gelen kardeşlerimiz önce söz almak istediler.) Kamerun’dan gelen Selma hanım, evli… Şöyle diyor Selma Hanım:
“-Eşimi Allâh’a emanet ederek, sırf Allah rızası için buraya geldim. Çünkü orada İslâm’ı bilen insanlara çok ihtiyaç var. Afrika deyince, çaresizlik ve özellikle kadınlar açısından zorlu bir imtihan akla gelir. Ama ben çaresizliğin, acının ve çifte standardın en çok yaşandığı hastahânelerden bahsetmek istiyorum. Bir gün ablamla Hıristiyan hastahânesine gitmiştik. Bulunduğumuz bölgede zaten Müslüman hastahânesi yok! Oradaki doktorlar da hırıstiyan oldukları için Müslümanlara çok onur kırıcı davranıyorlar. Muâyene ederken çırılçıplak soyunmamızı istiyorlar. Sonra da:
“-Hani siz Müslümanlar, örtülü idiniz. Bakın, biz sizin her yerinizi görüyoruz!..” deyip alay ediyorlar.
Burkino Faso’da bir arkadaşım, doğum esnâsında hastaneye gitmek zorunda kaldı. Doğum yapacağı odaya tam beş tane hırıstiyan erkek doktor girdi. Doğum yaptığı oda, bahçe katındaydı. Bütün pencereleri sonuna kadar açtılar. Dışarıdan herkes kolaylıkla içeriyi görebiliyordu. Arkadaşım müslüman olduğu için bundan rahatsız olduğunu söyleyince:
“-İstemiyorsan kalkıp gidebilirsin!..” dediler.
O, çok zor durumda idi. Gözyaşları ve büyük bir utanç içinde orada doğum yapmak zorunda kaldı. Orada sudan sonra en büyük ihtiyaç hastahâne, Müslüman hastahânesi.. Çünkü oradaki bazı insanlar, bu zulümlere mâruz kalmamak için hırıstiyan oluyorlar. Bir Euro tutmayan tetanoz aşısını alamadığı için müslüman kadın ve çocuklar ölüyor.
* * *
Fadile isimli kardeşimiz söz alıyor:
“-Biz hastaneye gittiğimizde bize “Koyunlar!..” diye hitap ediyorlardı. Zaten hristiyanlar, müslümanlara seslenirken hep “Koyunlar!” diye çağırırlar. Bir gün başımdan ayağıma kadar bir elbise giydim ve çarşıya gittim. Orada bir hıristiyan bana seslenerek:
“-Bir gün biz tamamen buraların hâkimi olacağız. Şu üstüne giydiğin şemsiyeyi (başörtüyü) tamamen çıkartacağız!..” dedi.
Pazarda da Müslümanlarla alışveriş yapmak istemiyorlar.
Kadınlar için eğitim imkânları da sınırlı herhâlde…
Okula gidiyorsanız, diz üstünde etek giymek zorundayız. Başörtüsü takmak yasak!.. Okulda herkes, hıristiyanların duâsına katılmak zorunda. Devlet, hırıstiyanlığın kontrolünde olduğu için Müslümanlar çok zorluk çekiyorlar. Çünkü bütün yasalar, hıristiyanlara göre konmuş. Bırakın okulları, çevremiz, komşularımız hep hıristiyan olduğu için bizden rahatsız oluyorlar. Ezânın okunması, bizim sokakta başörtülü gezmemiz bile onları âdeta çileden çıkarıyor. Kamerun’da halkın % 40’ı müslüman… Bu yüzde kırkın içindeki Müslümanların çoğunluğu da İslâm hakkında bir bilgi ve amele sahip değiller.
Diğer % 60’lık nüfus içinde, önceden Müslüman iken hristiyan olan, yani “irtidat edenler” var mı?
İrtidat edenlerin çoğu, çaresizlikten ve daha iyi şartlarda yaşamak için… En önemlisi de İslâm hakkında bilgileri olmadığı için hıristiyan oluyorlar.
Afrikalı Hanımların Gözünden
BURKİNA FASO
Burkina Faso’da Nisan ayında sular tamamen biter. Temmuza kadar bir daha su bulunmaz. Bu yüzden herkes aslî su ihtiyaçlarını, pis sulardan karşılamak zorunda kalır. Ardından çeşitli hastalıklar başlar ve bu hastalıkların çoğu da ölümle sonuçlanır. Artık herkes buna alıştı. İnsanlar, yiyecek bir şey bulamadıklarından, açlığı hissetmemek için bütün gün uyurlar. Kahvaltı dediğiniz öğün, zaten bizde yok!..
Buraya geldiniz. Gördünüz ki, buradaki insanlar, üç öğün yemek yiyor. Ne düşündünüz?
Aramızda çok fark olduğunu bir kere daha anladık.
Türkiye’den baktığınızda, Afrika’da kadın olmak nasıl bir duygudur?
Orada kadın olmak, köle olmaktır. İnsan olduğuna pişman olmak demektir!.. Kadın isen, saygı göremezsin!.. Her şeyin sorumluluğu senin omuzlarındadır. Bir kız, 14 yaşında evlenir. Kocası, evde onu bir güzel dövüp ardından da çalışmaya gönderir. Evdeki çocuklarının karnını doyurmalısın, elbisesini bulup giydirmelisin. Eğer bunları anne de yapmazsa, çocuk aç da kalır, açıkta da... Kadın, her işi yapan bir makine gibi... Annenin tek sevinci vardır; çocuğunun büyüyüp hayatını kurtardığını görebilmek!..
Başka bir kardeşimiz aynı soruya şöyle cevap veriyor:
Orada kadın, câhiliye devrindeki konumunda hâlâ... Zorla, istemediği kimselerle evlendiriliyor. Eğer kız evlenmek istemezse, bütün âile tarafından dışlanıyor ve kimse yüzüne bakmıyor.
Hastahânelerde durum daha da vahim... Kadın sağlığının hiçbir önemi yok! Zaten hastahâneler, hep hırıstiyanların… Doktorlar da Hıristiyan... Afrika’da kadın olmak zor, ama Müslüman kadın olmak çoook daha zor!.. Muâyene olmadan önce İncil’den duâ okumamızı istiyorlar. Müslüman olduğumuz için en son bizi muâyeneye alıyorlar. İlk önce hıristiyanlara, vakit kalırsa müslümanlara bakılıyor.
Okullarda bile ne kadar başarılı olursak olalım, müslüman olduğumuz için meslek sahibi olamıyoruz!.. Tesettürümüzden dolayı “kara böcek”, “köle”, “mahkûm” gibi lâkaplarla bize sesleniyorlar.
Türkiye’den Afrika’ya bakıyoruz da çok geride kalmışız. Dînî, ekonomik ve sosyal açıdan çok gerilerdeyiz.
Allah Teâlâ’dan istediğimiz, gücümüz nisbetinde İslâmiyet’i öğrenmek ve halkımıza gerçek İslâm’ın güzelliklerini öğretmek... Burkina Faso’da nüfusun % 20’si Müslüman… Bunlar da dinlerini tam olarak bilmiyorlar. Biz, inşâallâh buradan aldığımız eğitimle bu sayıyı en az %70’lere çıkarmak istiyoruz.
Orası, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in, ashâbını, ilk hicret için gönderdiği yerler… Bu yüzden Asr-ı Saâdet’ten gelen bir İslâm kökü var orada… Bize düşen, bu kökü büyütmek... Buradan Müslüman kardeşlerimize seslenmek istiyoruz:
“Biz Müslümanlar çok güçlüyüz. Fakat aramızda birlik ve beraberlik olmadığı için zayıflamışız. İnşâallâh, hep beraber olalım. Bizler, hrıstiyanların gücü altında eziliyoruz; açlık var, ama susuzluk daha çok!.. Hele Müslüman hastahânelerine ve doktorlara ihtiyacımız, bütün diğer ihtiyaçlarımızın önünde… Çünkü onlar, ellerindeki bu tıbbî imkânları kullanarak, dinimizi, ahlâkımızı elimizden almaya çalışıyorlar. Biz, aç yaşayabiliriz; ama dinimiz olmadan, ahlâkımız olmadan yaşamak bizlere çok ağır geliyor. Bize duâ edin, çünkü biz size hep duâ ediyoruz.”
* * *
Halime Hanım, eğitime gelen bu kardeşlerimizin başında sorumlu olarak gelmiş. Kendisini, oradaki Müslümanlara, özellikle de kadın ve çocukların eğitimine adamış. Orada 1995 yılında “Kadına Sınırsız Hizmet Derneği”ni kurmuş. Okulların tatil olduğu zamanlarda, çocuklara da İslâm’ı öğretiyor. Hanımlara İslâmî bilgilerin yanında dikiş öğreterek onların meslek sahibi olmalarını da yardımcı oluyor. Talebelerinin sayısı bazen 400-450 kişi ulaşmış. Halime hanıma göre, oraya yapılacak en büyük yardım, su ve hastahânenin yanında İslâm’ı öğretecek muallim ve muallimeler…
Bu derneği kurmaya neden karar verdiniz?
Hıristiyan kadınlar, kendi aralarında birbirlerine çok bağlılar. Tabiî, kiliselerden de yardım alıyorlar. Kadın ve çocukların eğitimine çok önem veriyorlar. Ben de ezilen Müslüman kadınların, böyle derneklere daha çok muhtaç olduklarını düşündüm. Orası Müslüman hanımların buluşma noktası gibi bir yer oldu. Kamerun’un dört bölgesine bu derneğimizin şubelerini kurduk. Bu bölgelerde seminerler veriyoruz.
Hangi konularda seminer veriyorsunuz?
Özellikle “Din nedir?” konusunda… Çünkü kadın, dinini bilmiyor. Gerçi erkeklerin çoğunluğu da bilmiyor. Müslümanız, ancak maalesef dinimizi bilmiyoruz. Bütün sıkıntıların altında yatan problem de bu… Müslüman kadınların bazıları çaresizlikten ve bilgisizlikten kötü yollara düşüyorlar. Bazı kadınlar da yine çaresizlikten Hıristiyan erkeklerle evlilik yapıyorlar, zaman içinde kendileri de hırıstiyan oluyorlar.
Derneğimizde, kadınlara ev işlerinde yardımcı olacak her türlü bilgiyi de öğretmeye çalışıyoruz. Derneğimiz, ayrıca yetimlerin bakımları ve fakirlerin ihtiyaçlarını da kendi imkânları nisbetinde karşılamaya gayret ediyor. Tatillerde 30-40 talebeyi alıp onlara hızlandırılmış bir şekilde İslâm Dini’ni öğretiyoruz.
Allah, Afrika’yı unutmadı. Aslında oraya çok zenginlikler verdi. Ama hep sömürüldü, Afrika!.. Afrika’nın fakir halkı hâriç, herkes Afrika’dan yararlandı.
Şimdi bizim derneğimizin bir yeri var. Okul ve hastahâne yapmak için iznimiz de var. Fakat yapacak maddî imkânımız yok!.. Düşünün, namazımızı kılacak bir câmimiz bile yok!..
Türkiye’nin size hangi konularda yardımcı olmalarını bekliyorsunuz?
Oraya öncelikle çok duâ edin. Kardeşliğimizi kuvvetlendirebiliriz. Tabiî ki, gönülden yardımlarınızı da bekliyoruz. Ben bazen sabahlara kadar uyuyamıyorum. Yapacak çok iş var, fakat imkânım yetmiyor. Orada bize yardımcı olan Mehmet Bey var. Gelirken bana:
“-Çok çalış Halime Hanım; sen uyursan, burada her şey uyur. Ama çalışırsan sadece Kamerun değil, bütün Afrika dirilir!..” demişti.
Buraya dinimizi öğrenmeye geldik, inşâallâh gidince de öğreteceğiz. Ancak aç insanı önce doyurmalıyız ki, öğrenmeye tâkât bulabilsin.
İstanbul’daki kursu ve eğitim sistemini nasıl buluyorsunuz?
Buraya gelmeden önce hep şöyle duâ ediyordum:
“-Allâh’ım, orada gerçek İslâm’ı öğrenemeyeceksem, bana orayı nasip etme!..”
Bu duâmı, buraya gelene kadar hep yaptım. Uçağa bindim ve her şeyi Allâh’a tevekkül ettim. Bu projeyi, bize Allah ayarladı. Buraya gelince insanları uzun süre gözlemledim. “İslâm’ı doğru mu yaşıyorlar?” diye inceledim.
Gördüm ki, gerçek İslâm yaşanıyor. Eğer doğru yaşanmasaydı, kızlarımı alır, hemen geri dönerdim. Bana altın bile verseler, bir dakika bile burada durmazdım.
Ben, bütün hayatımı İslâm’a adadım. Biz, Allah için buradayız. Yanlış olduğunu düşündüğüm bir şeyi hemen soruyorum. Allah râzı olsun, buradaki kardeşlerimiz de sabırla cevap veriyorlar.
Burada olmaktan mutluluk duyuyoruz. Türk talebeler de, hocalar da bizi seviyor ve saygı gösteriyorlar. Talebeler, sürekli Afrika’daki kardeşlerimize götürmemiz için bize hediyeler veriyorlar. Küçücük kızlar bile harçlıklarından biriktirdiklerini oraya gönderiyorlar. Bunlardan çok etkileniyoruz.
Biz, mâneviyâtı burada hissediyor, en önemlisi bizzat yaşayabiliyoruz. Bizim derimizin siyahlığına bakmadan, bizi buralara kadar getiren Osman Topbaş Hocaya çok teşekkür ediyoruz. O mübârek, cennete nasıl gidileceğini çok iyi biliyor. Onu anlatmaya kelime bulamıyorum. Bu gözle, kulakla anlaşılamayacak çok özel bir duygu... Allah O’nu seçti, O da tam Allâh’ın seçtiği yerde...
Afrika’da O’nun adını taşıyan büyük bir okul yaptırmak istiyorum. Gece üçte, dörtte mescitte oluyorum ve O’nun için çok duâ ediyorum. Onun etrafında iyi insanlar olsun ki, O’nun güzelliğini etrafa yansıtsınlar. Allah, O’na sağlıklı uzun ömür versin!
O sırada, buradaki Türk kızlar geliyor:
“-Bize de duâ edin, hâfız olalım!..” diyorlar. Onlara da, hepinize de duâ ediyorum. Bize yaptığınız bu iyilikler, iki dünyada da size hayır getirecek inşâallâh!..
Benimle çalışmaktan korkmayın; ne olur, özellikle kadın ve çocuklar için el ele verelim.
Oradaki Müslümanlar, Türkleri seviyorlar. Oraya “beyaz” bir tenle gelip de o toprakların zenginliğini sömürmeden, sadece insanlarına yardım ettikleri için… Biz, gençken âilelerimiz hacca giderdi. Gelenler, hep oradaki Türklerden bahsederdi.
“-Arafat’ta ne kadar kalabalıklar!..” diye hayran kalırlarmış. Mekke’yi ayağa kaldırıyorlarmış. Heybetlerinden etkilenirlermiş. Oğlum bana:
“-Çok kötü giyiniyorsunuz!.. Türkler gibi giyinin!..” demişti.
Türk hanımlarının temiz ve mütevâzî giyim tarzları da onların çok hoşuna gitmiş. Türkiye’ye gelip Türk kadınlarını yakından görünce, ben de oğluma hak verdim. Hepinizi çok seviyor ve teşekkür ediyoruz.
* * *
Biz de dergimiz vesîlesi ile bize kardeşliğin güzelliğini yaşattığınız için sizlere teşekkür ederiz. Allah, hayır niyetlerinizin bereketini göstersin, inşâallâh…
YORUMLAR