Alışkanlıklar Gömlek Değil

Eşyalarımızı temiz, tertipli ve düzgün kullanma gayreti içinde olursak; hem onlardan daha iyi faydalanırız, hem de bozulmadan uzun süre kullanılmasını sağlamış oluruz. Ama aldığımız bir âleti nasıl kullanıp, yararlanabileceğimizi en iyi onu yapan bilir. Bu yüzden hemen hemen her eşyanın üretici firması tarafından hazırlanan bir kullanma tâlimâtı olur. Hatta bazen kıyafetlerde bile ütülenip, yıkanması husûsunda birtakım îkazlara rastlarız.

Peki, sahip olduğumuz her şey gibi, bedenimiz de Rabbimizin bir emâneti değil mi? Ona istediğimizi yapma hakkımız veya bazı şeylerden korumamak gibi bir lüksümüz var mı? Bizi yaratan Cenâb-ı Hak olduğuna göre, nasıl daha sağlıklı, daha mutlu, daha huzurlu… kısacası daha kaliteli bir ömür süreceğimizi, yalnız O bilir. Vücudumuzu sadece O’nun hazırladığı kullanma tâlimâtı ile korursak, bu emânete en iyi şekilde sahip çıkmış oluruz.

İnsan, Allâh’a kulluk edecek fıtratta yaratılmıştır. Kişi, ancak Hak Teâlâ için yaşarsa, huzurlu ve mutlu olur. Yani Rabbimizin göndermiş olduğu yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’e ve elçisi Peygamber Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in sünnetine uygun davrandığımız zaman…

İşte bu kılavuzlardaki bilgileri ne zaman ve nasıl öğrenip uygulamaya başlamamız gerekir? Eğer kulluk husûsunda eksikliklerimiz varsa, bunları telâfî etmek için mümkün olduğu kadar acele etmeliyiz. Kendimizden sonra evlatlarımızdan ve çevremizden sorumluyuz.

İnsan, her şeyi önce annesinden öğrenir. Nasıl ki; yavrumuz, anne karnına düştüğü ilk andan itibaren onun bedenî, zihnî ve rûhî gelişimi konusunda hassas davranıyorsak, aynı hassasiyeti, her iki dünyasını da aydınlatacak, mânevî gelişimi husûsunda da göstermeliyiz. Ve bu konuda geç kalmamalıyız.

Bir düşünelim, hayat tarzımızı çocukken öğrendiklerimiz mi, yoksa daha sonradan öğrendiklerimiz mi belirliyor? Genelde küçük yaşta öğrenilenler, zihinde hem daha kalıcı oluyor, hem de o devirde kazanılan iyi veya kötü bütün alışkanlıklar ömrümüz boyunca bizi şekillendiriyor. Bu yüzden evlâtlarımıza, öncelikle Allâh’ın rızasına uygun davranışlar aşılamalıyız. Bunu yaparken çocuğa; birden bire bütün bilgileri yükleyip:

“-Sen artık büyüdün, şunları şunları yapacaksın!..” demek yerine; yavaş yavaş her gün yeni bir şey öğretip, onu alışkanlık hâline getirmesi için teşvik etmeliyiz. Zira bebekler doğar doğmaz koşmaz!.. Önce emekler, sonra yürür, daha sonra koşarlar. Her şey bir anda öğrenilmez. O hâlde insan eğitiminde her şeyden önce sabırlı olmalıyız.

Ayrıca Rabbimizin emirlerini yerine getirmek “zorunda” olduğumuz için değil de; bu şekilde yaşamaya hava ve su kadar “muhtaç” olduğumuz için tâbî olmalıyız. Tabiî buna önce kendimiz inanmalı, sonra da yavrularımızı inandırmalıyız. Yani dinimizi sevmeli ve sevdirmeliyiz. Zira Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de:

“Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız; müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz!..” buyuruyor.

Sevgi ile yapılan hiçbir eğitim boşa gitmez. Bir de evlatlarımıza bilgileri en eğlenceli şekilde öğretmeliyiz. Zihnimizde en çok kalan vakitler, çok üzgün ya da çok mutlu olduğumuz anlardır. Üzüntülü olduğumuz zamanları genelde nefretle hatırladığımız için o sırada öğrendiklerimizi yapmak istemeyiz.

Çocukluğumda yaz tatillerinde gittiğim Kur’ân Kurslarındaki hocaların tutumundan hiç hoşlanmadığım için oralara bir türlü gitmek istemezdim. Kurs hocamızın sert bir ifade ile:

“-Belle de gel!..” veya dövecek gibi:

“-Geç öbür sayfaya!..” demesi hiç aklımdan çıkmıyor.

Severek değil de sadece âilem istediği için giderdim. Bu yüzden hiç verim alamamıştım. Böyle eğitim ortamlarının ve eğitimcilerin çocukları çekecek vasıfta olması çok önemli!.. O yüzden anne-babaların bu konuda çok dikkatli olması lâzım. Kısacası yavrularımıza; geç kalmadan en doğru bilgileri, en eğlenceli ve en iyi şekilde öğreterek alışkanlık hâline getirmelerini sağlamalıyız. Çünkü küçük yaşta öğrenilenler, taşa kazınmış yazı gibidir.

Diyelim ki; Rabbimizin emir ve yasaklarını evlâdımıza öğretmeden büyüttük, delikanlı oldu. İşte o vakit işimiz biraz daha zor!.. Öyle ya atalarımız boşuna dememiş, “Ağaç yaş iken eğilir.” diye… Ama “zararın neresinden dönülürse kârdır.” Çocuğumuz belli bir yaşa gelip de esas öğrenmesi gerekeni, yani Allâh’a kulluk vazifesini öğrenmemişse, zor da olsa muhakkak sevdirerek öğretip; bu bilgiler doğrultusunda yaşamasını sağlamalıyız.

Eğer bir insana, Cenâb-ı Hakk’ın rızâsına uygun bir hayat aşılanmamışsa; belli bir yaştan sonra aşılanması, imkânsız değil, ama çok zordur. Zira alışkanlıklarımız gömlek değil ki; bir defada hayatımızdan çıkartılsın. Düşünsenize, yaşınız ilerlemiş, belli bir kalıba girmişsiniz ve bunu değiştireceksiniz. İşte bu hiç de kolay değil. Ama ashâb-ı kirâm misâlinde olduğu gibi, sevip gönülden bağlanınca değişmeyecek hiçbir alışkanlık da yoktur!..

Yine de unutmamak lâzımdır ki, çocuk, hamur gibidir. Küçük yaşlarda ona istediğiniz şekli verirsiniz; ama büyüdükçe sertleşir. Yetişkinliğinde ise; artık bir şekle girmiştir ve onu değiştirmek, taşı yontmak kadar zordur.

O hâlde esas öğrenmemiz gereken hususlara, yani Allâh’a kulluk vazifemizi nasıl yapacağımıza, bir daha bakalım. Dinimiz, temizliğe çok önem verir; özellikle de beden temizliğine...

“Temizlik imandandır.” buyuruyor Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-…

Bir damla idrar ve necâset bile kabir azabının sebebi olabiliyor. Demek ki, temizlik konusunda çok hassas olmalıyız. Peki, temizliğimizi nasıl yapacağız, bu hususta kullanma kılavuzumuzda neler var? Cenâb-ı Hak, Mâide Sûresi’nin altıncı âyetinde:

“Ey îmân edenler! Namaza kalkacağınız zaman; yüzünüzü ve dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayınız. Başınıza mesh edin ve topuklarınıza kadar ayaklarınızı yıkayın…” buyuruyor.

Yani abdest almalıyız ki, bu şekilde temizlenmenin bedenimiz için birçok faydası var. Geçen gün bir uzman doktor, lenf kanserinden bahsederken:

“-Abdest aldığımızda boynumuzu mesh ederiz ya, işte bu hareketle lenf damarlarına masaj yaptığımız için bu hastalığı önlemiş oluruz.” dedi.

Bunu duyduğumda; bize abdesti nasip ettiği, dolayısıyla İslâm’la şereflendirdiği için, Rabbimize ne kadar şükretsek azdır, diye düşündüm. Bunları bilelim veya bilmeyelim, hiç fark etmez! Rabbimiz bizden bir şey istemişse, onda muhakkak sayısız faydalar var. Ayrıca abdest ve gusül abdestini gerektiren durumları ve bu abdestleri bozan hâlleri Peygamber Efendimiz’in sünnetinden tafsîlâtıyla öğrenebiliriz. Abdestsiz ibâdet olmaz. Daha doğrusu Müslüman, abdestsiz durmamaya gayret eder.

Mâdemki, esas gâyemiz olan kulluk ve onun da birinci şartı temizliktir; o hâlde temizliğin esaslarını çok iyi öğrenmeliyiz. Çocuğumuz henüz mükellef olmadan doğru bir şekilde abdest ve gusül abdesti almayı öğrenmeli ve abdest alışkanlığı kazanmalıdır ki, büluğ çağına ulaştığında bu vazifeler kendisine ağır gelmesin.

Cenâb-ı Hak, cümlemizin alışkanlıklarını ve hayatını, kendi rızâsı istikametinde yönlendirsin. Bizleri, her iki dünyada da bahtiyar olan kullarından eylesin ve fıtratımıza aykırı davranmaktan korusun… Âmîn!

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle