Akıllı insan; yalnız kendini düşünmez. Müslümanların, cemiyetin dertleri dertlenir.
Akıllı insan; hem kendini (gönlünü) Hakk’a verir, hem de âilesi, çocukları ve yakınları ile de alâkadar olur. Onları, maddî-mânevî bakımdan tenvir eder (aydınlatır). Yani bilmediklerini bildirir.
Akıllı insan; âile efrâdının, çocuklarının terbiye ve eğitimi ile meşgul olur. Onları başıboş bırakmaz, hepsine ayrı ayrı meşguliyet bulur. Katiyyen âtıl, bâtıl durmalarına göz yummaz. Çünkü her kötü hâl ve ahlâksızlıklar, işsizlikten gelir.
Akıllı insan; âilesinin ve çocuklarının dünyada huzurlu bir hayat sürmelerine itina eder. Diğer taraftan da kalplerine Allah ve Peygamber sevgisini telkin eder, ihlâsla yapılan bu gayretler semere verir, onlar da ubûdiyet vazifelerini seve seve yapmaya koyulurlar. Hülâsâ ne ekilirse o biçilir.
Akıllı insan’ın endişesi istikbâldir. Onun için dünya istikbâli mühim ise de, bâkî hayat olan daimî hayat daha mühimdir. Yani âhirete Allâh’ın rızâsı kazanılarak göçülebilirse, işte o zaman hakiki saadet başlar. Hattâ dünyada iken…
Akıllı insan; düşük ahlâklı, diyâneti zayıf insanlardan hem kendisini, hem de yakınlarını korur, mümkün olduğu kadar onlarla temas ettirmez. Çünkü o, kimle ülfet edilirse, onun hâlinin, ahlâkının kolaylıkla kendisine geçeceğini bilir.
Akıllı insan, daima seciyeli, güzel ahlâklı, içi-dışı doğru, müslümanlığın özünü kavramış, dürüst, insanlarla, sâdıklarla beraber bulunmayı sever, îcab ederse hizmet eder ve onların yanlarından ayrılmaz.
Eğer akıllı insan’a seyr ü sülûk yolu nasip olmuşsa, o bahtiyarların en bahtiyarı, yani daha dünyada iken cennet hayatına nâil olmuş olur. İsterse o fakir olsun, isterse türlü türlü ibtilâlara mâruz kalsın. Çünkü Allâh’ın kendisine bahşettiği akl-ı selim sâyesinde, Allâh’a bağlılığı artmış ve huzuru bulmuştur.
Akıllı insan; ne yapacağını, yani gayeyi bilir, sonra ona göre hareket eder. Gâyeyi bilmeyen, ne yapacağını da bilmez. Akıllı olan, evvelâ çuvalın deliklerini yamar. Ondan sonra içini doldurur. Delik yahut çatlak kaba ne konursa konsun, içindekini muhafaza edemez. Er-geç boşalır. Evvelâ Kur’ân-ı Kerim’in öğütlerine uyup Allah Teâlâ’nın rızâsı talep edilecek ki, hakiki kulluk vazifesi tahakkuk etsin.
* * *
Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- şöyle buyurmuştur:
“-Ahmak ve câhil ile arkadaşlık etme. Ondan kendini koru. Nice ahmaklar var ki, arkadaş oldukları akıllı kimseleri helâk ederler. Kişi, arkadaşı ile ölçülür. Bir şey için diğer şeyde mikyas ve benzerlik vardır. Kalpler buluştuğu zaman, birinin diğerine delâleti vardır.”
* * *
Ahmak adam, kâr yapacak yerde bilmeyerek zarar yapar. Bunun için şâir:
“Akıllı düşmandan korkmam, fakat ahmak dosttan korkarım.
Akıl bir fendir. Yolu da açık, meydandadır.
Fakat ahmaklık çeşit çeşittir.” demiştir. (Sâdık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri-2, sh: 32-26)
YORUMLAR