Âile saadetinin nasıl olması gerektiği hakkında Merhum Mûsâ Topbaş -kuddîse sirruh- Efendimiz şöyle bir sohbette bulunmuşlardı:
“Evin erkeği, âilesinin kendisine itaatli olmasını istiyorsa, muhakkak kazancının helâl olmasına dikkatli olmalıdır. Hanımının dînî bilgilerinin noksanlarını gördüğünde, «Bana ne!» demeyecek, öğretecek ve tatbik ettirecek. Meselâ namaz kılmasını bilmiyorsa, hem öğretecek, hem de kılmasına yardımcı olacak. İhmal ettiğinde mânen mes’ûl olur. İş böyle olunca, Allah Teâlâ’nın nusreti görülmez, aralarında sevgi, bağlılık tahakkuk etmez. Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kişinin, geniş ev ve bineğe mâlik olmasının ve sâliha (dînî bilgi ve güzel ahlâklı) kadına mâlik olmasının saadet alâmeti olduğunu bildirmiştir.
Yine Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz diğer bir hadîs-i şerîflerinde:
“Ne zâlim olunuz, ne mazlûm; zarûret olduğunda mazlumluğu tercih ediniz.” buyurmuştur.
Evlilik hayatında bu, mühim bir düsturdur. Her evli, ister erkek, ister kadın, bu evlilik âdâbına riâyet etmek zorundadır.
Kadın, kocasını memnun etmek için her fedâkârlığa katlandığı gibi, erkek de üzerine düşeni yapmalıdır.
Yani âilemi mes’ud edeceğim diye fuzûlî borçlanmalara girmemelidir. Bu hem israf olur, hem de borçlanmalar dolayısıyla ileride birçok rûhî sıkıntılara sebep olur. Bilhassa lüks hayat hastalığı, âile fâcialarına sebep olmaktadır.
Buna mukabil çok âileler tanırım ki, mâlî imkânları olduğu hâlde namazlarını kılarlar, oruçlarını tutar, zekâtlarını verirler; her türlü israf ve gösterişten kaçındıkları için Cenâb-ı Hakk’ın rızâsı bunlar üzerindedir. Yediklerinde, giydiklerinde orta hâli tercih ederler. Hayır işlerinde önderdirler. Allâh’ın rızâsı yolunda oldukları için bunların bütün fertlerinde sevgi-saygı görünür. Hep güler yüzlüdürler. Komşularla, fakirlerle iyi geçinirler.
Evli olan erkek, evine her gün vaktinde gelmelidir. İş, mazeret değildir. Âilesini evde bırakıp geceleri top oynayanlar varmış. Bu dahî mazeret değildir.
Ona mukabil kadın da, en güzel elbisesini (bilhassa kocasının beğendiği) giyerek, geliş saatinde güler bir yüzle karşılamalı, hatırını sormalı, güzel haberler vererek yorgunluğu gidermelidir. Çok mes’ûd olduğunu hem fiilen, hem de lisânen anlatmalıdır.
Sonra erkek, âilesine karşı samimi, lütufkâr, nâzik ve merhametli olmalıdır. İşin dozunu kaçırıp da hop bebek, cici bebek muâmelesi yapmamalıdır. Kadın, kocasına karşı îfâ edeceği vazifeleri îfâ etmelidir. İhmal ederse kocası buna fırsat vermemelidir.
Allah Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri, kullarının kabiliyetlerini bildiği için sevdiği kullarına fazla servet vermez, verdiğinde onunla kalplerini meşgul ederler ve Allâh’a bağlılık ve sevgilerinde gevşeme olur. Pek az kullarının kalplerini servet, dünya saâdeti meşgul etmez.
Bazı evliler de ellerinden geldiği kadar hanımlarına her şeyi alırlar, mukabilinde sevgi ve minnettarlık beklerler. Hâlbuki hanımlarının sevgisi, o alınan eşyalara kayar, yani alanı göremez hâle gelirler. İhtirasları artar, teşekkür edecekleri hâlde daha fazlasını isterler. Bunu elde edemediklerinde üzüntüleri, hırçınlıkları artar. Dolayısıyla geçimsizlik başlar.
Evlilik hayatında, karı-koca bağışlayıcı huyu, kendilerine düstur edinmelidirler. Beşer olmak itibariyle insan, her zaman bir olmaz. Neşesiz zamanı da vardır. Böyle bir anda öfke ile söz söylenebilir. Bunu delil gösterip de işi kinciliğe götürmemelidir. Hoşgörülü ve affedici olmak, hattâ unutuvermek ne güzel huydur.” (Devam Edecek)
YORUMLAR