Afganistan

“GEÇA’nın kıymetlileri, Afgan talebelerimize ithâfen...”

Hadi, hep beraber gidelim Güneş’in ilk doğduğu diyara… Gözlerimizi Güneş’e çevirelim, yüreğimizi Mevlâ’ya…

Simsiyah çocukların, minicik ellerinden tutalım; besleyelim özümüzü onların dünya bulaşmamış nazarlarıyla…

Gidelim gökkuşağının hiç kaybolmadığı şehirlere... Renklerin zirvesinin de fevkinde yeni düşler kuralım. Sonra düşlerimizin ebrûlî bahçelerinde başlayalım koşmaya... Zira istikbâli düşlüyorsak, yürümek küçük bir çaba!

Gel, çıkalım seherin siftahına... Vakte kuralım hayat saatimizi, vakti yaşayalım. “Ân”ı yakalayalım, en kıymetli ânı kaçırmadan… Secdenin ve duânın rûhuna ulaşalım. Seherin bütün bereketi refîk olsun hayatımıza…

Gel, bir sapan alalım biz de, Aksâ’nın çocuklarıyla beraber taşlayalım düşmanı… Bir taşı dışarıdaki düşmana atalım, bir taşı içimizdekine!.. Enfüsteki düşmanı taşlamaya cesaret edemeden, âfaktakine sıra gelmiyor zira... Aksâ hürriyetine kavuştuğu gün, hür olacak İslâm âlemi. Her mü’minin içindeki sıkıntı, felâha tebeddül edecek…

Gidelim Doğu Türkistan’a, Açe’ye, Suriye’ye, Afganistan’a… Bütün mazlumların acılarının girdabında kaybolalım önce, sonra yudum yudum içelim onlarla beraber keder kadehlerinden... Mü’minlerin âhı sardı âfâkı... Mü’min kanlarıyla sulandı, cihanın dört bir tarafı… Rahatından, konforundan vakit bulup bakabilirsen etrafa, adını aklında tutamayacağın kadar mazlum beldeler doldurur lügatini… Bu saydığım beldeler arasında belki de en az duyduğumuz diyardır, Afganistan… En çok unutulan, en çok yok sayılan...

Bombaların sesinin susmadığı, infazların hiç bitmediği yerdir Afganistan... Toprakları alınmış, öz memleketinde yabancı olmuş; dîni, varlığı, malı ve adı yok edilmeye çalışılır bu mahzun diyarın... Gizli gizli.. Kimsecikler duymadan, görmeden…

Afganlar şaşırmazlar, yüzlerce insanın ölümüyle neticelenen intihar saldırılarına… Kendileri sürekli bu çalkantının içindedir ve birçoğunun yakınları o saldırılarda vefat etmiştir. Bundan birkaç yıl önce, bir hâfızlık cemiyetindeki saldırıda yaklaşık 120 minik hâfız şehit olup uçmuştu Cennet’e, Afganistan diyarından... Bizler çok üzüldük, lânet okuduk.. Bu haberlere üzüldüğümüz sırada yanımızda Afgan talebelerimiz de vardı, fakat tepkisizlerdi.

“-Nasıl bu kadar rahatsınız?” diye sorduğumuzda:

“-Biz alışkınız hocam!” dediler. “Çünkü biz her gün bu haberlerle başlarız yeni güne…”

Acıya alışmak... Gerçekten öyleydi. Onlar acıya ve çaresizliğe alışmışlardı.

Bir gün Afgan talebelerimizden Süheyla’nın asker dayısının şehâdet haberi geldi. Tâliban’ın infaz ettiği askerlerin arasındaymış o da... Gencecik, daha iki aylık evli, hanımı hâmile… Ağladı Süheyla, bütün Afganlar ağladı. Bütün hocalar yanında sessiz sessiz ağladık. Ertesi gün olduğunda, Süheyla sınıfındaydı, yasını bitirmiş, dersini çalışmış, dimdik ayaktaydı. Acıya ve yas tutmaya ayıracak zamanı yoktu onların… Bu acı günler, ancak yetişen bu pırıl pırıl îman ordusuyla aşılacaktı, bunun telaşındaydı o da...

Rabbim acıya alıştırmasın, Afganistan’ı da unutturmasın. Unutulmuş, dünya gündeminden çıkarılmış diyarlardan biridir Afganistan... Her gün yüzlerce müslüman toplu katliâmlarda silinir hayattan… Afganlar kendi kabuklarında yaşar, büyük acılarını… Dünya bilmez; dünya duymaz, kan gölüne dönmüş bu ülkenin feryadını…

İnsan bilmediğini alır mı gündemine? Almaz! Ne duâsında, ne mücadelesinde yer vermez .

Afganistan… Nice âlimler, ârifler yetiştirmiş kadîm diyar... Belh’te dünyaya gelen Mevlânâ Hazretleri’nin rûhu incinmez mi? Sultânü’l-Ulemâ’nın ayak bastığı yollar, “Âhh!” etmez mi?

Ya bize kardeşlik şerbetini nûş ettiren Peygamberler Serveri, tefrikaya düşmememizi emir buyuran Cenâb-ı Hak, mahkeme-i kübrâda çetin bir hesaba çekmez mi biz kullarını?

Nasıl ve nereden başlayalım?

Duâ ile başlayalım işe… Uzun uzun yer verelim duâlarımızda o zarif ve mahzun millete... Savaş, onların belki dînî yaşantılarını zayıflatmış; lâkin bir mü’min edebini, becerisini, çalışkanlığını ve öğrenme azmini alamamış. Nerede bir hizmet olsa, o hizmetin en başında Afganlar vardır. Nerede duâ meclisi varsa, onlar hep gönüllü duâcılardır. Acılarla yoğrulduğu için varlıkları, duâları tesirlidir, duâlarına icâbet, hızlı ve kuvvetlidir.

Büyük hayalleri vardır onların... Afganistan’ı, o eski neşesine kavuşturmak... Hani o tâ yüzyıllar evvel, ilim için yolculuk yapılan diyar olduğu zamanlara... Onların bu büyük duâsına biz de en içten “Âmîn”lerimizle dâhil oluyoruz.

Şimdi kıymetli büyüğümüzün vesîlesi ile Afgan kızlarımız beş yıldır Geça’da (Gülistan Erken Çocukluk Atölyesi) eğitim alıyor, her yıl mezun olan kızlarımız, Afganistan’da bir neslin inşâsı için “Bismillah!” diyerek vazifelerine başlıyorlar.

Henüz yatılı ve büyük bir kursları yok. Bundan dolayı gidenlerin bir kısmı evlerini kurslara çeviriyor. Meselâ Afgan Nûriye, evinde tam 60 çocuğa eğitim veriyor. Yaptıkları programları, aktiviteleri, yarışmaları, eğitimi sürekli bizimle videolarla paylaşıyorlar, bu güzel haberlerle yüreğimizdeki umut kuşu yeniden diriliyor ve kanatlanıyor.

Biliyoruz ki, Afganistan ilim, irfan ve sağlam bir îmanla dirilecek!.. Afganistan, iyi yetişmiş tertemiz bir nesille şahlanacak.

Yazının sonu ümitvar. Afganistan yıkıldığı yerden inşâ ediliyor. Afganistan kırılan dallarını, bu bir avuç mürebbiye ordusu ile saracak ve bir gün büyük zorluklarla başlayan bu hizmet, hayallerin zirvesine ulaşacak... İnşâallah.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle