ŞEBNEM DERGİSİ’NİN 20. YILI MÜNASEBETİYLE
ABDULLAH SERT BEY İLE KISA BİR MÜLÂKAT
Şebnem Dergisi olarak sizinle beraber çıktığımız yolculukta 20. yıla girdik. Bu yol arkadaşlığımız hakkında neler söylemek istersiniz?
Elhamdülillah, Şebnem Dergimiz yirmi yıldır her ay Altınoluk’la beraber yolculuğuna devam ediyor. Duâ ederiz ki, hem Altınoluk’la beraber, hem de farklı zamanlarda, farklı şekillerde Şebnem Dergisi çıkmaya devam etmeli…
Neden çıkmalı?
Şüphesiz her derginin kendisine seçtiği özel bir alan oluyor, okuyucu kitlesi olarak... Şebnem de hanımlara yönelik bir dergi… Nüfusumuzun yarısı da hanımlar… Kız çocuklarından başlayarak her yaşta, hanımlar… Onlara, kendi meseleleri ile ilgili daha özel bir derginin çıkmasını önemsiyoruz. Geçmişte de farklı isimlerle hanımlara, genç kızlarımıza hitap eden yayınlar, dergiler oldu. Şebnem de bu mânâda önemli bir dergi. Hanımlara, hanım diliyle ve hanım meselelerini gündeme alan bir dergi…
Tabi, bazı meseleler de var ki, hanım için de erkek için de ortaktır. Allâh’a ubûdiyyet (kulluk) gibi, namaz ve zekât gibi… Ama birtakım meseleler de vardır ki, tesettür ve mahremiyet gibi, biraz daha hanımlara özel konulardır. Bu konularda, ilk kaynaktan mesajlar vermek önemlidir. Bu da ancak dergiler kanalıyla olur. Bu sebeple Şebnem’e ayrı bir önem veriyoruz. Önemsediğimiz için Şebnem’le birlikte varız ve her yere ulaşmasını da bu yüzden istiyoruz.
Altınoluk’un kendine has bir çizgisi ve hassasiyetleri var. Şebnem Dergisi olarak bu çizgiye ne kadar riayet edebildiğimizi düşünüyorsunuz?
Altınoluk’un hassasiyetleriyle, Şebnem Dergisi’ne emek veren kıymetli muharrirlerimizin (yazarlarımızın), hanım kardeşlerimizin hassasiyetleri arasında bir fark yok. Netice itibariyle hepsi aynı kaynaktan beslenen kardeşlerimiz olduğu için farklı bir düşünce olabileceğini düşünmüyorum. Dolayısıyla Altınoluk ile Şebnem yan yana yürüyor.
Ancak zaman zaman oturup değerlendirmeler yapabiliriz; ihtiyacı tam karşılıyor mu, karşılamıyor mu diye… Anketler yapabiliriz, okuyucularımızın görüşlerine başvurabiliriz, ne gibi farklı görüşler var diye… Bu, Altınoluk için de geçerli, Genç için de, Şebnem ve Altınçocuk için de geçerli… Netice itibariyle bütün bunların hepsi, Erkam Yayınları bünyesinde bir müessese içinde çıkıyor. Biz her birini yan yana koşan dergiler olarak görüyoruz. Belki bunların kendine mahsus özel alanları olabilir, bu da tabiîdir.
Ülkemizde de, dünyada da kadın meselesi farklı bir mesele… Netâmeli bir mesele. Kadınlarla ilgili meseleleri konuşmak, gündeme getirmek her ortamda, siyasette, toplumda belli zorlukları da beraberinde getiriyor. Nasıl bir yol izlemek gerekiyor?
Bir Nebevî latife ile ifade edecek olursak, “Cam bardakları kırmayalım!”
Gerçekten düşünüyorum, bugün en zor mesele, kadınla ilgili mevzuları konuşmak!.. Çünkü bazı hakikatlerin söylenmesi, çok zaman bambaşka mecralara çekilebiliyor. Dolayısıyla orada da üslubumuza dikkat etmek; ama Allâh’ın ve Rasûlü’nün söylediği her şeyi de hiç eğip bükmeden, olduğu gibi söylemek lâzım. Çünkü mü’min isek; ister erkek, ister kadın olsun fark etmez; Allah ve Rasûlü’nden bir şey geldiği zaman bizim sözümüz, “Semi’nâ ve eta’nâ” olmalıdır. Yani, “Duyduk ve itaat ettik!” demektir.
Efendim, biz Allah ve Rasûlü’nün söylediği bir hakikati, Kur’ân-ı Kerîm’in söylediği bir hakikati söylersek bugünkü dünya, modern hayat anlayışı içinde kadınlar bundan alınır mı gibi bir mülâhazamız olmamalı!..
Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerîm’de, Ahzâb Sûresi’nde “mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, zikreden erkekler ve zikreden kadınlar, tasadduk eden erkekler ve tasadduk eden kadınlar, Allâh’a tam ibadet eden erkekler ve kadınlar…” (bk. el-Ahzâb, 35) şeklinde bizi birbirimizden ayırmamış. “Şu hanımlara aittir, şu erkeklere âittir!” diye de ayrılmamış.
Cenâb-ı Hakk’ın emirleri her birimize… Onları olduğu gibi kabullenmek durumundayız. Bunu da gayet net bir şekilde söylemeliyiz. “Allah böyle diyor, Rasûlullah böyle diyor!” diye… Ve herkes, Allah ve Rasûlü’nün dediğine ve taksimâtına râzı olmalı…
Eskiden beri bazen din adına, bazen gelenek adına; Allah ve Rasûlü’nün vermiş olduğu bazı haklar gasbedilmiş gibi… Yahut üstü örtülmüş gibi… Günümüzde de modern toplum, modern anlayışlar, kadınlara birtakım haklar veriyor gibi görünüyor. Birileri de çıkıyor, “Bu haklar, zaten İslâm’da var!” diye, İslâm’ı savunma pozisyonuna giriyor. Burada nasıl bir tavır takınmak gerekiyor?
Biz hiç öyle savunma refleksine girmemeliyiz. Bizim referanslarımız, birtakım farklı beşerî sistemler değil, Allâh’ın koyduğu ölçülerdir. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Vedâ Haccı’nda, âdeta büyük bir “İnsan Hakları Beyannâmesi” îlân ediyor. Daha insan hakları yoktu, o zaman…
Dolayısıyla biz, Allâh’ın ve Rasûlü’nün insana verdiği hakkı; kadın olur, erkek olur, fark etmez; kimse onu görmemezlikten gelmemeli, ancak onların verdiği hakka da gerçekten râzı olmak durumundayız. Hakka da, vazifeye de…
Hak derken, daha çok sorumluluklar var burada… İslâm Hukuku’nda erkeğin sorumluluğu çok çok daha fazla! Kadına, ayrı bir “Şu hakkı, bu hakkı!” demeye gerek olmadığını düşünüyorum. Erkeğin sorumluluğu çok fazla! Bu sorumluluğa muvâzî olarak da belki zâhirde erkeğe ayrı bir hak veriliyormuş gibi görünür, ama aslında o değil!
Erkeğe verilen sorumluluk çok çok fazla!.. Hanımların sorumluluğu daha az! Onlara verilen ana sorumluluk, “Halifetullah fi’l-arz: Yeryüzünde Allâh’ın halifesi” olan insanın inşâsı… Yeryüzüne halife yetiştirmek! Yeryüzünde Allâh’ın halifesi olan, kadın ve erkekten insanlar yetiştirmek!
Anadolu seyahatleriniz oluyor. Orada Şebnem Dergisi ile ilgili görüştüğünüz kimseler, okuyucularımız oluyor. Bu seyahatlerle ilgili bizimle paylaşmak istediğiniz hatıralarınız var mı acaba? Şebnem’de çıkan yazılar içinde size tesir eden yazılar oldu mu?
Şebnem’de zaman zaman çok güzel serî yazılar çıktı. Mühtedî dediğimiz, İslâm’la buluşan insanların hidayet hikâyeleri… Bunlarla ilgili bana da Anadolu’da çok güzel değerlendirmeler geldi zaman zaman... Bazı fıkhî konularda sorular, değerlendirmeler oldu. Hattâ geçenlerde dergide çıkan bir fıkhî konuda sorular soruldu, ben de izah ettim.
Birisi yazıda işlenen bir konuyu yanlış anlamış; “namaz kılmak için abdest almaya gerek yoktur” şeklinde… Hâlbuki yazıda o konu böyle işlenmiyor, böyle bir ifade de yok. Yazıyı doğru okumamış. O yazıda, her zaman abdestli bulunmak mecbûriyeti yoktur, bu fazilettir, diyor. Ancak ibadet ederken, namaz kılarken, Kur’ân okurken elbette abdestli olmak lazımdır. Dergi vesilesiyle bu ve benzeri konuları daha tafsilatlı anlatma imkânı da oluyor.
Bana da zaman zaman bu tip sorular geliyor. Gerek Altınoluk’la ilgili, gerek Şebnem’le ilgili… Gerekse diğer dergi ve kitaplarımızla ilgili… Cemaatimizden muhtelif sorular gelebiliyor. Ben de onlara, bildiğim kadarıyla izahatta bulunuyorum.
Şebnem’le ilgili, hayatın içinden seçilen, ibret tarzı hikâyeler çok tesirli oluyordu. Hatırlıyorum, bir ara ölümle ilgili hikâye ve yazılar vardı. Biraz önce de ifade ettiğim gibi, bilhassa ihtidâ etmiş hanımların yaşayışı ile ilgili röportajlar ile yurt dışında hizmet eden kurslarımızda yetişmiş kızlarımızın hatıraları daha çok dikkat çekti, herhalde… Bana da o noktada tebrik ve teşekkürler ile yeni fikirler geldi.
Efendim, sizin bize, yazarlarımıza, okuyucularımıza ne gibi tavsiyeleriniz olur?
Allah Teâlâ; “Nûn. Ve’l-kalemi vemâ yesturûn: Nûn. Kaleme ve yazdıklarına yemin olsun ki…” (el-Kalem, 1) diye kaleme yemin ediyor.
Hakikaten yazdıklarımızın sorumluluğu var. Yazmadıklarımızın da sorumluluğu var. Yazmamız gerekirken bile bile yazmadıklarımızın, ümmete hatırlatmadıklarımızın da sorumlulukları var.
Ama birinci derecede yazdıklarımızın sorumluluğu var; yazarlar açısından… Bu bütün yazarlarımız için geçerli tabî. Biz de zaman zaman Altınoluk’ta bir şeyler yazıyoruz.
Bir, genel mânâda bir sorumluluğumuz var; yazdığımız şey, Allah katında farz mıdır, vâcip midir, sünnet midir? Veya Allah korusun, yanlış bir şey midir? Onun sorumluluğu var.
Bir de yaşadığımız dünyada, kullandığımız üslûbun, usûlün sorumluluğu var. Bu noktada hepimizin dikkatli olması gerekir diye düşünüyorum.
Zaman zaman farklı konularda görüş ifade etme mecburiyetleri olabiliyor. Ben şöyle düşünüyorum: Bugün söylemediğiniz bir sözü, istediğiniz zaman söyleme imkânınız var. Ancak söyleyip de fitneye vesile olduğunuz veya başka türlü anlaşılıp söylenenlerin önüne geçen şeyleri dile getirdiğiniz zaman bunun bir bedeli olmuş oluyor.
Hâdiseleri kişiselleştirmeden, İslâm’ın hükmü neyse, her mesele ile ilgili görüşümüzü rahatlıkla ifade edebilmeliyiz. Üslûba dikkat ederek, söylenmesi gereken her şeyi söylemeliyiz. Genel üslûba riayet ettikten sonra, “Falan incinir, falan kızar!” diye hakikati gizlemek gibi bir durumda kalmamalıyız.
Hakikatleri biz de Kur’ân ve Sünnet ölçümüz içinde söylemeliyiz. Herkes tavrını ona göre almalı. Ve gönül rahatlığı içinde şunu demeliyiz: Biz, hakikat adına konuşuyoruz! Şunun veya bunun yaptığı işin yanında olmak, taraf olmak veya karşısında olmak için değil!
Yirmi yıllık bir müddetle beraber olduk, inşâallah daha uzun yıllar birlikte hizmet etmeye devam ederiz. Bu yol arkadaşlığı için çok teşekkür ederiz.
Biz de bütün yazarlarımıza, dergiyi hazırlayan kardeşlerimize ayrı ayrı teşekkür ederiz. İnşâallâh, bu kardeşlerimiz de Erkam çatısı altında aradıklarını bulmuşlardır.
Doğan Gökmen
Erkam Yayınları Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı
ŞEBNEM DERGİSİ İÇİN
Sâliha hanımefendiliğin âdeta unutulmaya yüz tuttuğu, maddî-mânevî ve ahlâkî değerlerin, iffet ve hayânın çok kolay harcanabildiği, modern câhiliye anlayışının revaç bulduğu, nesillerin dijital çağın gelişen çarkları arasında kaybolduğu bir dönemde, Şebnem Dergisi, Altınoluk şemsiyesi altında ümmetin hanımefendilerine mânevî bir soluk oldu, olmaya da devam ediyor.
Şebnem Dergisi, asr-ı saâdetin mübârek hanımları olan annelerimizin gönül dünyalarında olan “sâliha hanımefendilik”; îmanları uğruna canlarını ortaya koyan “mücâhide hanımefendilik”; fedakâr, cefakâr, vefakâr ve müstakîm hanımefendilik duygularını ümmetin hanımlarına ulaştıran bir irfan mektebi…
Özellikle genç kızlarımızın mânevî hayatlarını inşâ etmede bir mânevî gönül harcı.
Muhterem Üstâdımız’ın bizlere bir tembihi vardır. Buyururlar ki:
“-Bizim öncelikli vazifemiz, İslâm’ın henüz ulaşmadığı yerlere İslâm’ı ulaştırmak, İslâm’ın ulaştığı yerlerde de ihsan duygusu ve takvâ ile yaşanmasına yardımcı olmak.”
İşte Şebnem Dergisi, bu mânâda hanımlarımız için, genç kızlarımız için öncelikle kendilerinden başlayarak ulaşabildikleri her yere taşıyabilecekleri bir irşad mektubu ve tebliğ vasıtasıdır.
- yayıncılık yılını tebrik ederiz. Hiç aksamadan okuyucu ile kesintisiz buluşmak, elbette bir fedakârlığın ve gayretin neticesidir. Yazar kadrosundan okuyucusuna, en uç noktada emek veren, katkıda bulunan, okuyan ve okunmasına yardımcı olan her bir insanımıza teşekkürler ediyoruz. Rabbimiz uzun soluklu yayın ömrü ihsan eylesin.
Ayşegül Sabırlar
Selamün aleyküm Halime Hocam;
Sizin yazılarınızı ve dergiyi çok yakından, ilgiyle ve hayretle takip ediyorum. Hayretimin sebebi, ne zaman gönlümde bir soru olsa, bir şeyi idrâk etmek istesem, nasıl davranacağımı bilemesem, hayatın akışında med-cezirler yaşasam; dergide o ay cevâbını buluyorum. Gönüllerimizin ihtiyacına binâen bize yön vermesi, dosdoğru bir yolda olduğumuzun şükrünü yaşatıyor, her ay kapımıza geldiğinde… Din kardeşleri olarak gönlümüzdeki beraberliği hissetmek de muhabbetimizi bir kat daha artırıyor. Allah râzı olsun.
*
Ayşe Nezihe Berrak
ŞEBNEM DERGİSİ, NİCE YİRMİ YILLARA ULAŞSIN.
Şebnem, sanmayalım ki sadece bir çiçeğin üzerindeki çiğ tanesi… Bazen içten bir yakarışla gözden düşen yaş, bazen rızâ-yı İlâhî için dökülen ter, bazen seherde yazılan kelimelerin mürekkebi, bazen gönülden gönle akan pınar...
Şâhit tutuşumuz Şebnem; “Yâ Rab, îlâ-yı kelimetullâha gayret edenlerimiz var!” deyişimiz…
Muhabbet duyuşumuz Şebnem, “Biriz ve kardeşiz!” diye haykırışımız…
Sebât edişimiz Şebnem, yorulduk mu hârımızı körüklediğimiz...
Yolda oluşumuz, nesillerin îmârına iz bırakışımız, imtihanlar arasında rûhumuza ferahlık veren meltemimiz, Yaratan’a aşkımızı izhârımız…
Velhâsıl bir damla içinde bin âlem Şebnem...
*
Ayşenur Sever
Kitaplığı, Erkam Yayınları kitapları ve Altınoluk dergileri ile süslü bir evin minik kızı, başka bir evin de minik torunu olarak büyüdüm, elhamdülillâh…
Okumayı öğrenene kadar Yuvamız Dergisi’nin resimlerine bakmak bile huzur ve mutluluk sebebiydi. Kimi zaman anneciğimin, kimi zaman babacığımın sesinden dinlendiğim hikâyeler, bambaşka dünyalara götürürdü beni…
1989 yılı, yaş 6 ve okumayı öğrenmenin mutluluğu... Artık dergi tamamen bana aitti. Bakkal Amca’dan Mektup köşesine kadar...
Ortaokul dönemi ile artık düzenli olarak Altınoluk Dergisi vardı hayatımda. 2002 Temmuz ayı ile de bir huzur katresi gibi Şebnem Dergisi damladı yüreğimize çok şükür... Hem de düğünümden tam bir ay önce hayatıma girişi, en tatlı hediye olmuştu bana… Kadın ve Âile Dergisi Şebnem…
Hâlâ sırrını çözemediğim mükemmel bir şifâ kaynağı! Her ay nasıl başarılıyor bilmiyorum, ama rûhunuzun çözüm aradığı konulara yönelik bir muhtevayla gönül doktoru olmayı başarıyor.
Geçtiğimiz yıllarda moderatörlüğünü üstlendiğim bir program vesilesi ile kıymetli Halime Demireşik Hocamla yollarımız kesişti, elhamdülillah. Böylece hayatımın her döneminde var olan bu kıymetli derginin satırlarında, bu abd-i âcize de yer açıldı.
Artık Şebnem 20 yaşında, çok şükür... Dünya var oldukça, Allah rızâsı için hep var ol, inşâallâh...
Rûhumuza damlayan, kalemimizden süzülen her kelâmın gönüllere şifâ olması duâsı ile...
*
Merve Güleç
Sırdaşım…
Şebnem, gülün üzerindeki o nâzenin damla, yağmur oldu suladı nice gönülleri...
Şebnem Dergisi, çıktığı ilk aydan bugüne, yolunu gözlediğim, gelmesini hasretle beklediğim, hem mektebim, hem öğretmenim, hem sırdaşım oldu benim... Mevlâ’ya nihayetsiz hamd ü senâ ederiz ki, Şebnem Dergimiz 20 yaşında ve yine Rabbimiz’den niyaz ederiz ki, nice 20 yıllar hizmeti dâim olsun...
Rabbimiz’in lûtfuyla okuyucusu olduğum dergide Aralık 2013’ten itibaren nice makalemiz yayınlandı. Sadrımıza düşenler, birçok gönülde karşılık buldu. Bu vesîleyle derginin çıkmasına öncülük eden Muhterem Üstâdımız’a hayırlı ömürler diler, dergimizin yayınlanmasında emeği geçenlere şükranlarımı arz ederim.
*
Esma Eyerciler Kıycı
Selâmün aleyküm Halime Hocam;
Şebnem Dergisi, biz hanım ve genç kız okuyucularının gönlünde taht kurmuş kıymetli bir dergidir. Çevremde bu kıymetli dergiden bîhaber arkadaşlarıma, gönül rahatlığıyla hediye edebildiğim, genç kardeşlerime gözü kapalı tavsiye edebildiğim, her ay adresimize geleceği günü iple çektiğim, gönlümde hep en değerli olan dergidir. İçindeki çok kıymetli yazar ve arkadaşlarımızın/hocalarımızın yazdıkları satırları kimi zaman gözyaşları ile kimi zaman kalbim çıkacakmış gibi heyecanla, kimi zamansa nefsimi sorgulayarak okudum hep… Yıllardır her defasında aynı duyguyu, heyecanı, merakı hissederek okumaksa paha biçilemez.
Şimdilerde ise hüzünle bakıyorum Şebnem’imize… Afrika’da olmamızdan dolayı, 20 yıldır her ay düzenli olarak evimize gelen Şebnem’imize hasret kalmış durumdayız. Şebnem Dergisi’yle büyümüş, Şebnem Dergisi ile genç olmuş ve Şebnem Dergisi’yle hanımlığı, anneliği öğrenmiş bir nesiliz biz... Ve işte tam da bu yüzden bu satırları büyük bir özlemle, gözyaşlarıyla ve elindeki nîmetin değerini yeteri kadar bilememişliğin pişmanlığıyla yazıyorum.
Kıymetli Hocamız Osman Nûri Topbaş’ın mübarek ellerinde, Şebnem Dergisi’yle Aziz Mahmud Hüdâyî Kız Kur’ân Kursumuzun mescidine geldiği, bizlere Şebnem’imizin müjdesini verdiği gün ve:
“-Kızlarım!” dediği evlâtlarının gayretleriyle çıkardığı dergiyi tanıttığı andaki mutluluğu, mübârek gözlerindeki sevinci; unutamadığım en kıymetli anılarımdandır. O gün kurstaki tatlı koşuşturmaya ve hocalarımızın heyecanına şahit olmak, Şebnem’i hep en değerli kıldı gönlümde…
Rabbim, sizlerden ve emeği geçen bütün kardeşlerimizden râzı olsun hocam. Daha birçok gönle dokunabilmeniz duâsı ile… Afrika Gana’dan selâmlar ve hürmetler…
*
Ebrar Çıtraz
Köklerimizden koparılmış; dallarımızla, yemişlerimizle, yeşillerimizle, hayallerimizle öylece ortada kalmıştık. Bir penah bekliyorduk, yeniden inandığımız değerlerle ve ideallerimizle yeşereceğimiz, hakikat ile sulanacağımız, aşk ile fazlalıklarımızdan arınacağımız...
Şükür ki duâlarımıza icâbet edildi, kıymetli bir el, bizi hoş kokulu ve verimli bir bağa ekti... Büyürken, gelişirken üstümüze ezel bezminden çağlayan seher şebnemleri serpildi... Serpildik biz de o şebnemlerle büyüdük, boy verdik...
Tam 20 yıldır, ufkumuzu, derûnumuzu, dâvâmızı besleyen nevbahar yağmurlarımız oldu Şebnem... Hayat veren, yeşerten ve besleyen... Aylarımızı satır satır kuşatıp, zihinlerimizi mânâ mânâ işleyen, mâverâdan çağlayan hoş bir sadâ oldu Şebnem...
Yolun açık olsun Şebnem! Dert insana yol gösterir derler ya hani, ümmet derdin hep var olsun ki, bütün gönüllere girip dertlere derman olasın, mevcûdâtın en son vaktine kadar...
*
Dr. Ayça Toksöz
Çok değerli yazar kadrosunun kaleme aldığı yazılarla 20 yıldır gönlümüzde taht kuran, Kur’ân-Sünnet rehberliğinde ilerleyen bir dergide yazılarımın yayınlanması ve bu güzel âilenin bir parçası olmak şerefine erişebilmek arzusuyla, yaklaşık iki sene önce aralarına katıldığım, gül misali gönüllere düşüp hemdem olmama vesîle olan, bende olan kelimeleri benlikten çıkarıp sıcacık yuvalara misafir eden, onca emeğin pişirilip servis edildiği, her ay kurulması sabırsızlıkla beklenen koca bir mânevî ziyâfet sofrasıdır Şebnem Dergisi…
*
Saltanat İsayeva/Kırgızistan
Şebnem Dergisi’yle ikinci vatanım olarak hissettiğim Türkiye’ye Hüdâyî Kız Kur’ân Kursu’na gittiğim zaman tanıştım. Ben dergileri çok seven biriydim. Şebnem Dergisi’ni görünce heyecanla elime aldım ve dostluğumuz o zamandan başladı.
Her bir yazı, kalbime ayrı bir huzur verdi. Bazen ağlattı, bazen güldürdü, bazen düşündürdü. Bazen asr-ı saâdete yolculuk yaptırdı. Hele Osman Hocamızın yazıları, sanki nakkaşın nakşını işlemesi gibi kalbime işledi. Şebnem Dergisi’nin her bir yazarı, kalemiyle hizmet yolunun erleri… Her bir yazara Şebnem Dergisi yoluyla teşekkürlerimi sunarım. Aradaki mesafelere bakmayarak her gönle ulaşıyorsunuz. Rabbim sizlerden râzı olsun. Ata yurdu Kırgızistan’dan selâm ve muhabbetler…
*
Rukiye İzci
15 yıllık okuyucuyum. Okudum, yetmedi. Altlarını çizdim yetmedi. Şimdi yazma aşamasındayım. Okumalara, yazmalara doymadığım bir dergi. Keşke herkes okusa…
*
Rumeysa Yıldız
Selâmün aleyküm. Ben Fransa’da yaşıyorum. Şebnem ve Altınoluk Dergilerini her ay severek okuyorum. Yaklaşık 12 yıldır aboneyim. Ben kendimi okuyarak geliştirdim. Tahsilim yok. İlkokul mezunu ve ev hanımıyım. Bu dergiler vesîlesiyle siz değerli hocalarımızı tanıma fırsatım oldu. Sizin sohbetlerinizi de büyük bir feyizle dinlemiştim. Dergiye emeği geçen herkesten Allah râzı olsun.
*
Hikmet Küpoğlu
Selâmün aleyküm gönül dostları;
Yanılmıyorsam 1986 yılının Aralık ayı idi abone olduğumuz Altınoluk’a abone olduğumuz ya da 1987 yılı… O zamandan beri yeni çıkmış dergi gibi hasretle yolunu gözlüyoruz. Bir ay gecikse, sanki bir yanımız boş kalmış oluyor. Dergi ilk çıktığında Altınoluk ve eki olarak Yuvamız Dergisi vardı. Sonradan Şebnem ve Altınçocuk oldu.
Dergi geldiği zaman, sanki çok sevdiğimiz, yolunu gözlediğimiz birisi gelmiş gibi açıp kokusunu içimize çekiyor, öpüp baş tâcı ediyor, hemen başlıklarına göz atıyorum. Sonra hiçbir yazarı atlamadan, zira çok önem veriliyor, çok emekler harcanıyor, o yüzden hiçbir konuyu atlamadan hepsini okuyoruz. Sonra tekrar okuyoruz, içimize sinene kadar… Sonra bir de dostlarımızla paylaşıyoruz. Ve o kardeşlerle okunduğu zamanki tadı, lezzeti anlatamam. Artık kurs desek kurs, dergâh desek dergâh; okul desek okul, ebeveyn desek ebeveyn, medrese desek medrese; arkadaş, dost, sırdaş hepsi mevcut. Allah vesîle olanlardan sonsuz râzı olsun.
Bir dolabımı açtım, o kadar dolmuşlar, yeni dergiye yer yok. Ne yapabilirim diye düşündüm. Aldım dergileri yanıma, yakınımızda bir lise vardı. Zilin çalmasını bekledim. Yüzünü yumuşak gördüğüm kızlarımıza; “Bizim böyle dergilerimiz var, bir göz atar mısınız? Faydalanırsınız, hediyemiz olsun!” dedim. Bir kısmı aldı, bir kısmı “Vaktim yok!” dedi.
Sonradan öğrendim ki, “O dergilerden varsa isteyelim abladan… İçeriği çok dolu. Tam bize göre!..” demişler. Ben de çok mutlu oldum. Onlar da bilgi sahibi oldular.
Biz bu dergiyle hem büyüklerimiz, hem çocuklarım, hem biz yetiştik. Âyet, hadis, sahâbe hayatını ve öncülerimizin hayatlarını öğrendik.
Rabbim, daha nice sayıları, siz sevgili yazarlarımız sayesinde okumayı, bizlere ve neslimize nasîb etsin. Allâh’a emanet olun.
*
Medîne’nin Gülü
Selâmün aleyküm Halime Hanım;
Şebnem ve Altınoluk Dergisi’yle tanışmam şöyle başladı. Ben 1994’te evlendim. Evde televizyon yoktu. Her ay derginin gelmesini iple çekerdim. Şebnem Dergisi’nden çok şey öğrendim. Allah emeği geçenlerden râzı olsun. Hiçbir şey bilmeden, kendimi onunla geliştirdim. Kurabiye yapmayı onunla öğrendim ve daha birçok şey… Kişiliğim onunla gelişti. Hayatımda önemli bir yeri var derginin… Allah dostlarının hayatlarını okumayı çok seviyorum. Benim için vazgeçilmez bir dergi… Bu uğurda emeği geçen herkesten Rabbim râzı olsun.
*
Hanife Palta
23 yaşındayım. Şebnem Dergisi benim için çok kıymetli... Kendimi bildim bileli evimize Altınoluk Dergisi gelir. Ben de küçükken Altınçocuk okuyordum. Çok severdim Altınçocuk’u… Sonra ortaokula geçtiğim zamanlarda, ablam, “Sen artık büyüdün, Şebnem Dergisi de okuyabilirsin!” demişti. Ve bana kıymetli Neslihan Nur Türk Hocamızın “Kıymetli Genç İnsan” başlıklı yazısını okuttu. Hâlâ unutamam. O kadar etkilemişti ki bu yazı beni, resmen kalbimi sarıp sarmalamıştı. Çocukluktan gençliğe adım attığım zamanlarda en büyük nasibimin bu yazı olduğunu düşünüyorum. Çünkü bir gence yol gösteren, âhiret merkezli bir hayat nasıl yaşanır, bunu öğreten harika bir yazıydı. Yazıyı dileyen internetten bulup okuyabilir. Bu vesile ile kalbim Neslihan Nur Türk hocamın muhabbeti ile dolmuştu.
Bir yazar yazısıyla beni böyle etkilemişse, elbette diğer yazarlar da etkiler düşüncesiyle her ay Şebnem Dergisi’ni düzenli bir şekilde okuma mâceram başlamış oldu.
Yaklaşık 10-11 senedir her ay düzenli okumaya çalışırım. Dergiyi düzenli olarak okumaya başlayınca tam da düşündüğüm gibi, diğer yazarların yazıları da beni çok etkiledi. Bu vesîle ile birçok yazar tanır oldum. Ama dergideki yazılar yetmiyordu, daha çok okumak istiyordum. Ablamla birlikte dergideki yazarların kitaplarını alıp okumaya başladık. Kitaplığımdaki ilk kitaplar da Şebnem Dergisi’nin yazarlarının kitapları olmuş oldu.
Şebnem Dergisi beni eğitti, ortaokul yıllarında okumaya başlamış olmam sebebiyle şahsiyet inşâma çok tesir etti. Meselâ annem-babam, bana “Namaz kıl!” demediler. Zamanı gelince kılmaya başladım. “Başını ört!” demediler. Zamanı gelince, ben bu dergideki yazıların tesiriyle başımı örttüm hamd olsun. Sonra başımı örtmekle kalmadım, yine okuduğum yazılar etkiledi, “Tesettürlü olmalıyım, kılık kıyafetime dikkat etmeliyim!” dedim.
Bu dergideki yazılar ve yazarlar, benim elimden tuttular. Beni çok etkilediler. Kelimelerle bunu ifade etmem mümkün değil, inanın.
Sonra ben liseye geçtiğimde telefon alındı. Facebook açtım. Açar açmaz dedim ki, Şebnem Dergisi’ndeki yazarları takip edeyim, çok merak ediyorum hepsini… Onlara, “Allah râzı olsun, sizin sayenizde Allah rızâsı için nasıl yaşanır, bunu öğrendim!” demek istiyorum.
İlk takip ettiğim yazar, Ayşenur Vural Hocam oldu. Onu takip ettiğimde Lise 1’e gidiyordum. Toydum, birçok şeyi bilmiyordum. Ama onu takip etmek bende inanılmaz bir ufuk açtı. Fikir dünyam gelişti. Hiç tanımadığım, bilmediğim birçok kıymetli yazarı onun sayesinde tanıdım. Nasıl heyecanlanırdım onun gönderilerine yorum yaparken… Nasıl kıymetliydi her paylaşımı… Hâlâ da öyledir.
Benim hayatımda Şebnem Dergisi’nin yeri çok büyük. Çok sevdiğim bir dost gibi. Olmazsa olmazım. Moralim bozuk mu, içimin sıkıntısı geçmiyor mu, mânevî anlamda zayıfladım mı, hemen Şebnem’i okurum. Buradaki yazılar içimi ferahlatır. Dergideki bütün yazarlara da hep büyük bir muhabbet duyarım. Onlar bilmese de içten içe hepsini çok severim. Merak ederim, tanışmak, yanlarında ve yakınlarında olmak isterim. Hani Cenâb-ı Hak, «Sâlihlerle ve sâdıklarla beraber olunuz.» buyuruyor ya, kalben bu yazarlara duyduğum sevgi ile sâlih ve sâdık insanlarla beraber olduğumu düşünüyorum. Nitekim “Kişi, sevdiği ile beraberdir.” (Buhârî, Edeb, 96)
“Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- nasıl sevilir?” en güzel sizden öğrendim Halime Hocam… “Mü’minlerin Anneleri” kitabınızı okuduğumda, çok etkilenmiştim. “Efendimiz’in âile hayatı nasıldır, eşleri kimdir, nasıl insanlardır?” bu kitaptan öğrendim. Yıllardır yaptığınız röportajları büyük bir ilgiyle okudum.
Bir de Şebnem Dergisi’nin şöyle bir güzelliği var: Sanki her ay benim için yazılmış, diyorum. Meselâ bir ay namazlarım mı gecikiyor, o ay Şebnem geliyor, konusu namaz!.. Bir ay içim sıkılmış, o ay dergi geliyor, iç sıkıntısına çare yazılar var. Sizin “kabz” ile ilgili bir yazınız vardı, onu hiç unutmam!.. Tam benim hâlimi anlatıyordu.
Şebnem Dergisi, beni düştüğümde elimden tutup kaldıran, bana yol gösteren, içimi ferahlatan, mâneviyâtımı artıran, okudukça huzur bulduğum bir dergi… Ayrıca Nejla Baş Hocamızın yıllardır gıda ile ilgili yazıları, Betül Nefise İnal hocanın sağlıkla ilgili yazıları, ilgiyle okuduğum bölümlerden…
Şebnem Dergisi’nin hayatın birçok alanına değinmesi, günümüz problemlerine çözümler sunması, şu dünyalıklarla boğuştuğumuz zamanlarda nasıl müslümanca bir hayat yaşanır, bunları öğretmesi çok güzel!.. Mânevî bir rehber… İnsan her ay sadece Şebnem Dergisi okusa bile, iddia ediyorum ki, çok şey öğrenir.
Ayrıca adını anmadığım birçok yazar var. Fatma Hâle Hocamız mesela… Onun yazıları da hep kalbimin tam ortasından vurur beni… Aylardır, Allah râzı olsun kendisinden, yaptığı canlı derslere katılarak ferahlıyorum. Ne çok şey öğrendim kendisinden… Onu dinleyemediğim günlerde, “Âh datlı hocamı özledim!” diyorum. Kübra Yıldırım’ın yazılarını severek okurdum, şimdi kendi öz ablam gibi sevdiğim biri oldu. Şefika Meriç Hocam, Seher Aydın Hocam, hepsi… Hiç görmedim, ama çok seviyorum hepsini… Bu duyduğum muhabbet nasıl anlatılır bilmiyorum.
Büşra Ümmühan Hocam gibi hayatıma çok şey katacak bir yazarı, Şebnem sayesinde tanıdım. Fatma Aladağ ablamızı hep örnek aldım. Uzun senelerdir takip ederim. Epey uzun oldu ama Rabbim bu dergiyi çıkaranlardan, dergideki yazarlardan, emeği geçenlerden râzı olsun. Siz farkında olmadan nice insanın, benim gibi gençlerin gönlünü îmar, şahsiyetini inşâ ediyorsunuz. Rabbim Cennet’inde en yüksek makamlar nasîb etsin, inşâallah… Âhirette sizlerle beraber olmayı temennî ediyorum. Tüm samimiyetimle yazdım bu satırları… Dergideki bütün yazarları çok, ama çok seviyorum. Allah hepinizden râzı olsun.
*
Ulya (Cebeci) Tunçinan
Selâmün aleyküm Halime Hocam,
Şebnem Dergisi ile ilgili birkaç cümle yazmak istedim size… Şebnem Dergisi doğduğu yıl, ben de Hüdâyi’deydim. İlk sayı çıktığı zamanki Osman Hocamız’ın sevincini, memnuniyetini unutamıyorum. Mûtâdı olmadığı hâlde kursa gelmişti o gün... Herkes şaşırmıştı, rutin ders günü olmadığı için. Mescitte kısa bir konuşma yapıp ayrılmıştı. Dergiden duyduğu memnûniyeti ifade etmiş, duâ etmişti. Yüzü, her zamankinden başka gülüyordu sanki o gün... Her zamankinden farklı bir aydınlığı vardı sanki...
“Şebnem Dergisi” deyince aklıma, bu hatıra geliyor. Uzun bir rüyadan hatırladığım huzurlu bir parça gibi...
Bir de röportajlar... Hangi birini ansam bilemiyorum... Yirmi yıla serpiştirilmiş, birbirinden kıymetli, birbirinden ibretli hayatlar... Barihüda Tanrıkorur Hanım, Dilrubâ Evleri, hidayet hikâyeleri ve daha niceleri... Ama biri var ki, onu hiç unutamıyorum: Müebbet hapis cezası almış bir beyefendinin size yazdığı mektup... Ve el emeği anahtarlıkları...
O mektup ayrı bir tesir etti yüreğime... Şu an yazarken bile gözlerim doldu. Rabbim iki cihanda da kurtuluş nasîb etsin kendisine…
Velhasıl nice köprüler kuruldu Şebnem Dergisi ile gönüllerden gönüllere, elhamdülillah… Sabırla, istikrarla, her ay yeni bir heyecanla yola devam etmek kolay olmasa gerek. Rabbim yâr ve yardımcınız olsun. Dergimizin nice 20. yılları, 200. yılları olsun inşâallah! Allâh’a emanet olun.
*
Özlem Nur Kölük
Halime Hanım, hayırlı günler… Altınoluk Dergisi’nin Ocak sayısı dün geldi. Bugün baktığımda gördüm ki, Şebnem Dergimizin 20. senesiymiş. Mâşâallah zevkle takip ediyoruz. Eskiden büyükler derdi ki, “Allah hulûsunuzun bârını artırsın.” Sağlık, âfiyet ve huzurla devam etsin, inşâallâh. Tebrik ederim.
Rabbimiz, babamızdan-anamızdan, emeği geçen bütün kardeşlerimizden râzı olsun.
Çocuk dergisine de arada bakarım; eğlendirirken düşündürüyor, öğretiyor mâaşallâh… O da ayrı bir güzel.
YORUMLAR